Eylül hezeyanları

Nisan’ı ayların en zalimi ilan eden Thomas Steans halt etmiş. Eylül de en az Nisan kadar kadar meşum, en az onun kadar tehlikeli. Tamam, arkasından pastırma yazı gelecek ama kusur kalsın istemez. Öyle yaza ancak züğürt tessellisi denir.

İşte Eylül geldi!

Hazin!

Hazin, zira Thomas Stearns Eliot Nisan’ı "ayların en zalimi" olarak tanımlasa bile, Eylül’ün de ondan hiç geri kalır yanı yoktur.

O da en az birincisi kadar tehlikelidir. Aynı ölçüde meşûmdur.

Háttá kendi hesabıma, baharın ikinci ayını, güle oynaya, şu güz başlangıcıyla değiş tokuş etmekten çekinmem.

Öyle, çünkü belki zalimdir malimdir ama, eh Nisan’la birlikte hiç olmassa ve zaten adı üstünde, o baharların "ilk"i gelecektir.

Yağmurdan sonra güneş açacaktır ve "güzel Mayıs" teşrif buyuracaktır.

Oysa, yine adı üstünde, Eylül’le beraber baharların "son"uncusu başlar.

Tamam, daha ertesinde muhtemelen "pastırma yazı" falan vardır ama, aman kusur kalsın, istemez!

Öyle "yaz" (!) ancak züğürt tesellisi yerine geçer.

Her halükárda, sonralarda Eylül’den de meşûm bir Kasım; daha ardından ise bütün kasvet ve hiddetiyle kış bastırmayacak mıdır?

Evet evet, Eylül kötü ve bilhassa da kalleş bir aydır.

Dobra davranmaz. Hala yaz mevsiminin sürmekte olduğu riyásıyla insanı kandırır.

Nitekim, güneşin kavis açısı artık haydi haydi meyletmiştir ama, sıcağa aldanır ve Ağustos’un devam etmekte olduğu zehabına kapılırsınız.

KANLICA’YA GİTMEYİ DÜŞÜNDÜM

Ne münasebet ve sakın inanmayın!

İnanmayın, çünkü yaz da, Ağustos da aslında çoktan nihayete ermiştir.

Siz sahte bir dekorun, kalpazan bir şarlatanın tuzağına düşmektesinizdir.

Yahut da, mevsim dönencelerinin tersten işlediği bir Güney Yarımküre’de; veya en azından, bizzat o dört mevsim kavramının mevcut olmadığı tropikal iklimlerde yaşadığınızı düşünecek kadar iyimsersinizdir.

Ben değilim! Hiçbir zaman da olmadım!

Kendimi aldatmayacak, daha doğrusu alda-t-a-mayacak kadar gerçekçiyim.

Eylül’ün Eylül’lüğünü ve güzün sonrasında da kışın geleceğini daima bildim. Bilirim.

Zaten de, Yahya Kemal "Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları / Bir bir hatırlar geçen sonbaharları" diyen şiirinin içinde ay ismi zikretmemiş olsa bile, başlığa "Eylül Sonu" ibaresini yazmamış mıdır?

Ve işte o "son"a şunun şurasında iki üç hafta kaldı ki, ben şimdiden aynı Kanlıca’ya gitmek istedim.

Evet, dün sabah çok erken vakitte kahve içmeye giderken, hem belli belirsiz bir serinlik hissettiğimden; hem de güneş açısının artık iyicene değiştiğini farkettiğimden, Eylül’ün gelmiş olduğu ániden dank ediverdi.

Ve yine ániden, Kanlıca’ya gitmeyi düşündüm.

İHTİYARLARDAN SANA NE?

Taksiye atla Beşiktaş’a in; motora bin Üsküdar’a geç; tekrar taksiyle de Anadolu yakası iskelesine ulaş.

Bakalım, Kanlıca’nın ihtiyarları nicedir ?

Bakalım, bu ilk Eylül sonbaharı da, bir bir hatırladıkları geçmiş sonbaharlara benzemekte midir?

Artı, bakalım, "Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa... Yazlar yavaşca bitmese, günler kısalmasa..." dedikten sonra, "İçtik bu nadir içkiyi yıllarca kanmadık... Böyle bir zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!" diye hayıflanmakta mıdırlar?

Fakat yok yok, gitmedim.

Ne me lázım ve Allah göstermesin, gitmedim tabii!

Deli diváne miyim ki, Eylül’lerin Eylül olduğunu bilecek ve sahtekárlığa kanmayacak ölçüde gerçekçiyim diye, mazoşizm raddesini kendime işkence boyutuna ulaştıracağım ?

Daha neler!

Otur oturduğun yerde be adam, Kanlıca’nın ihtiyarlarından sana ne!

Bir bir hatırlanan sonbaharlarla; yavaşça biten yazlarla; kısalan günlerle; kanılmayan nadir içkilerle; zevke yetmeyen ömürlerle senin alıp veremediğin nedir!

Şeytan dürtmesin ve Kanlıca çekmesin!

HATIRLAMIYORUM, İFTİRA!

Ama tabii biliyorum, aslında o Kanlıca ihtiyarlarının bizzat sana, "ya siz efendi hazretleri; yaşınız çoktan kemále erdiğine göre, siz birer birer hangi sonbaharları hatırlıyorsunuz" diye sormasından korkuyorsun.

Korkuyorsun ne kelime, dehşet acılarda panikliyorsun.

Zaten de onun için, Eylül başlangıcında Boğaz iskelesine gitmekten cayıyorsun.

İftira! Hatırlamıyorum.

Var mı diyeceğiniz, sonbaharlardan tek bir tanesini dahi hatırlamıyorum!

Sonra, Eylül’dür geçer ve zalim malim ama, ne mutlu ki yine o Nisan gelir.

En azından, öyle ümid ediyorum.
Yazarın Tüm Yazıları