Gerçekler öylesine inatçıdır ki gün gelir, bütün hayat ve siyaset paradigmasını onların inkárı ve reddi üzerine inşa etmiş olan kurum ve şahıslara dahi kendilerini dayatırlar.
Dönüşüm bir "nesnel saptama" olarak varlığını empoze ederler.
İşte, 12 Eylül lideri ve eski Cumhurbaşkanı, emekli Orgeneral Kenan Evren’in son akl-ı selim ve bilgelik açıklamalarını da aynı çerçeveye oturtmak gerekiyor.
Çünkü, nihayetinde bunun farkına varmış olabilmek bile başlıbaşına bir erdemdir.
Ne denli geç ve ne denli sancılı olursa olsun, çok uzun süre inkár ve reddedilmiş gerçekleri kabullenmek özünde bir feráset, bir tecrübe, bir sağduyu göstergesidir.
Bu açıdan da "küçültücü" değil, tam tersine "büyültücü"dür. Háttá, "yüceltici"dir.
Hele hele, 1982 Anayasası’ndan Cumhurbaşkanlığı yıllarına, Evren’in mazide benimsemiş ve uygulamış olduğu siyaset pratiklerinin son açıklamalarıyla yüzde yüz zıtlaştığı göz önüne alınırsa, emekli orgeneralin bugünkü tutumu kendisini daha da yücelticidir.
Üstelik, değişmezliği ve duraganlığı "pilavdan dönenin kaşığı kırılsın" raddesinevardırmış bir kültür bünyesine bunu yapabilmek, ayriyeten bir cesaret simgesidir.
* * *
ZİRA, böylesine "pilavdan dönenin kaşığı kırılsın" kültürlerinde, değişmezlik ve durağanlık ideolojilerinin inatçılığı gerçeklerin inatçılığına taş çıkartır.
Nesnelliğe ve somutluğa karşı direnen kör ve sağır ideolojiler, "kellim kellim la yem fa" hesabı, nihayetinde mezara da aynı nakaratı tekrarlayarak girerler.
Reddettikleri gerçeklerin sularında boğulurlar. Bir anlamda, intihar ederler.
Artı, hükümranlık kurmuş oldukları toplum ve ülkeleri de aynı akıbete sürüklerler.
Üstelik buna, tartışılmasını dahi yasakladıkları o nesnel ve somut gerçeklerin "ölüme götüreceği" psikozunu yaratarak sebep olurlar ki, özür kabahatten bin kat büyüktür.
* * *
BUGÜNKÜ yazımda, 12 Eylül Cuntası lideri ve eski Cumhurbaşkanı, emekli Orgeneral Kenan Evren’in eyálet projesine ilişkin sözlerine ayrıntılı biçimde girmeyeceğim.
Federasyon, konfederasyon, adem-i merkeziyetçilik, üniter devlet, gevşek ünitarizm türünden idari yapıları ve onların uyarlanabilirlik varsayımlarını yarına bırakıyorum.
Ancak aslına bakarsanız, bunlar ne kadar hayati önem arzediyor olsa da, Evren’in açıklamalarındaki temel nokta yukarıdaki "teknik sorunlar"ı fersah fersah aşıyor.
Zira o hayati noktayı yukarıdaki "inátçı gerçek"in ifade edilmiş olması oluşturuyor.
* * *
ÖYLE, çünkü yönetim tarzında merkeziyetçiliği ve Kürt kimliğinde inkárcılığı en zirveye ulaştırmış olan bir "birisi" işte çıktı ve, "bu iş artık böyle gitmez ve gidemez" dedi.
Bunu, alnına derhal "vatan haini" (!) yaftası yapıştırılan sen, ben, bizim oğlan gibi bir sıradan fáni değil, Evren söylüyor!
Az buz şey mi? "İnátçı gerçek" bundan daha ciddi biçimde kendisini dayatabilir mi?
Bu satırlar yazarı ki tam 12 Eylül Cuntası döneminde askerliğini yapıyordu ve Ankara’ dan gelmiş kurmay subaylar tarafından, zaten varolmadığı varsayılan "Kürt" kelimesinin bile, karda yürürken çıkan "kart kurt" sesinden türediğine dair "eğitim" (!) görüyordu.
Ve Başkomutan kademesinde, şimdi "Dünya değişti ve katı milliyetçilikle bir yere gidilemiyor. Leylá Zana istese, onunla da görüşürüm" diyen Kenan Evren bulunuyordu.
Evet evet, gerçekler inatçıdır ve onları kabullenmek en çok da Evren’in onurudur!