Paylaş
NİCCOLO Machiavelli'nin ‘Prens’i bir; Nizamülmülk'ün ‘Siyasetname’si iki; Carl von Clausewitz'in ‘Savaşa Dair’i üç; Andre Fontaine'nin ‘Soğuk Savaş Tarihi’ dört ve Alexis de Tocqueville'nin ‘Amerika’da Demokrasi'si beş...
Yukarıdaki eserler bir anlamda benim ‘başucu kitapları’mı oluşturur.
Yazılış tarihleri itibariyle dokuz asırlık bir yelpazeye yayılsalar bile, politika teorisi ve uluslarası ilişkiler konusunda başım ne zaman sıkışsa bu ciltlerden birisine uzanırım. Yorumu bana kalmak kaydıyla, aradığım ipucu, karıştırılmaktan lime lime olmuş sayfaların arasında mutlaka mevcuttur.
Söz konusu beş kitap modern zamanların siyasetbilim anahtarlarını sunar.
* * *
İŞTE sandıklar kapanalı tam bir hafta bitti ve Washington'un yeni patronu hala meçhul...Hangi kiracının ne vakit Beyaz Saray'a taşınacağı ortada...
Eli kolu bağlı olduğu için Bill Clinton'a daha seçim arifesinde ‘ben artık topal bir ördeğim’ dedirten iktidar boşluğu 7 Kasım'dan sonra da devam ediyor.
Eh tek süper gücü bu, böylesine istikrarsız bir ufuk haklı olarak tüm dünyayı ilgilendiriyor. Ötesi, kaygılandırıyor. Nitekim, OPEC ülkeleri Bush mu, Gore mu diye petrol fiyatı saptamayı ertelediler. Alengirli durumlardan hiç hazetmeyen borsa ise hop oturup hop kalkıyor. ‘Nasdaq’ tahtası tam düştü.
Fakat belki en önemlisi, gayet burnu büyük bir şekilde kendi demokratik sistemiyle iftihar eden ve onu en mükemmel model olarak algılayan Amerikan toplumu muhtemelen tarihte ilk kez onu cidden sorgulamak refleksine yöneldi.
Söz konusu refleksin nedenini, başkanın genel ülke çoğunluğu yerine, her eyalet ahalisinin tek oy farkla dahi olsa o eyalet için silme olarak başkentte gönderdiği ‘büyük seçmenler’ tarafından saptanıyor olması oluşturuyor.
Şu an yaşanan örnek ortada, ABD sathında daha fazla destek bulmuş bir Al Gore muhtemelen Florida ‘büyük seçmenler’ini çok az bir farkla George W. Bush' a kaptıracağı için Beyaz Saray makamını yitirmek tehlikesiyle karşı karşıya...
Ancak, Demokrat adayın işi mahkemeden mahkemeye götürmesi ‘halk iradesini adliye kapısına düşürmek’ açısından başka bir sorgulamayı gündeme getiriyor.
Üstelik, varsın nihayetinde koltuğa Cumhuriyetçi önder otursun, böylesine tartışmalı bir startın O'nun iktidarını baştan güçsüz kılacağı tezi Birleşik Devletler'deki ‘kendinden şüphelenme’ sürecine daha da tuz biber ekiyor.
Kuşku yok, ‘Amerika’da Demokrasi' 7 Kasım'dan beri ciddi bir kriz yaşıyor.
* * *
DURUM böyle olunca, tabii ben de yukarıdaki beş ‘başucu kitabı’ndan aynı adı taşıyanına yapıştım. Hey gidi Büyük Alexis de Tocqueville, hey gidi !..
Genel olarak demokrasinin, özel olarak da Yeni Dünya demokrasisinin bilgeler bilgesi bir tahlilini yapmış olan Fransız aristokrat Birleşik Amerika'daki özgürlükçü rejimin erdemlerini vurgulamasına rağmen, başkanın eyalet ‘büyük seçmen’leri tarafından belirlenmesinin uygulamada getirebileceği tehlikelerini daha 18. yüzyıl başında saptamış ve şu ibareyi düşmüş:
‘İki dereceli sistem çoğunluğu muhtemel kılar, ancak onu garanti edemez’.
Biraz daha karıştırdım, de Tocqueville sanki seçim arifesinde Clinton'un ‘ben bir topal ördeğim’ diye yakınacağını veya sonuçlar ertesinde Gore'un adliyete başvurmasının alacağı eleştirileri iki asır önceden görmüş...
Geçiş dönemleri buhranlarının ve hukuk - siyaset içiçeliğinin Amerikan demokrasisi açısından zaaf oluşturduğunu veya oluşturabileceğini kaydediyor.
Eseri defalarca okuduğum için Fransız asılzadenin sonucu da söyleyeyim:
Amerika'daki dahil demokrasi mevcut sistemlerin en iyisidir, ama mükemmel değildir. Amerika'daki dahil, varılamıyacak dahi olsa, mükemmele ulaşmak çabasıyla zamana uyarlanarak değişmek ve dönüşmek demokrasinin tabiatındadır.
Ve sanıyorum ki, 7 Kasım seçimleriyle ABD bu uyarlanma virajına girdi...
Paylaş