ERTUĞRUL Özkök önceki günkü yazısına "Korkuyorum" başlığını atarken, yerden göğe kadar haklıdır. Somut, nesnel ve elle tutulur bir gerçeği dile getirmektedir.
Çünkü, "Ergenekon" soruşturmasına paralel gelişmeler bir dizi endişe yaratmaktadır.
Ortada bir "puslu hava", bir "zehirli atmosfer", bir "cadı kazanı" kokusu vardır.
Empati yoksunlarının bu kaygı atmosferini "yarası olmayan neden gocunsun" diye hafife alması ise kolay ve ucuz bir demagojiden başka bir şey değildir.
***
DEĞİLDİR, zira "Ergenekon" üç ayrı kesim tarafından üç ayrı biçimde algılanıyor.
Bir; Türkiye’deki tüm melánetleri aynı "Ergenekon"a bağlayan ve onun ekseninde "hesaplaşmak" isteyen ilk kesim, açıkça söylemese dahi, bir "rövanş" havası yansıtıyor.
İki; bunun zıddındaki takım ise illegal örgütü zaten bir "kumpas" (!) olarak görüyor.
Dolayısıyla, birincilerin aslında "rövanş"ın da ötesinde, "intikam aldığına" inanıyor.
Belki sessiz çoğunluk diyebileceğimiz üçüncü bir kesim ise soruşturmaya karşı çıktığı için değil, hem iki uçtan birisini seçmeyi reddettiği, hem de bugüne dek saptadığı zapti ve adli zaaflardan rahatsızlık duyduğu içindir ki, "bekle gör" tutumuna daha yakın duruyor.
Ve, gerek hákim havadan, gerekse de soruşturmadaki "genellemecilik"ten ötürü, bu beklenti tavrını alanlar ve zaaflara eleştiri getirenler, kendileri için k-o-r-k-u duyuyorlar.
***
YUKARIDAKİ korku meşrudur ve bunu, "Ergenekon" soruşturmasını en baştan beri destekleyen ve ülke demokrasisi için hayati kilometre taşı addeden birisi olarak söylüyorum.
Çünkü, yine baştan beri ısrarla tekrarladım ki, lumpen silahşörlerden oluşan "çekirdek kadro"yla, "ulusalcı/neo-ittihatçı" ideolojinin kifayetsiz muhterisleri aynı kefeye sığmaz.
Benim o ideolojiye kesinkes karşı çıkmam da bu doğruyu teslim etmemi engellemez.
Hısımların "gönüldaşlığı", suçu kör kör parmağım gözüne birincilerle, zanlılığı dahi varsayımdan öteye gitmeyen ikinciler arasında örgütsel bir bağ olduğu anlamına gelmez.
***
BURADA denilecek ki, "ama bunu saptamak için dahi soruşturma icab eder".
Tabii ki öyledir! Fakat bu takdirde, o soruşturmanın hoyratlığa ve spekülasyona asla meydan vermemesi gerekir. Sonsuz itinayla davranmak mutlak zorunluluk oluşturur.
İstediği kadar láfla darbe kışkırtsın, ne fiiliyata geçtiği, ne de firarilere geçeceği aşikár olan bir ayağı çukurda hazretlerin evini gece yarısı basmak; ilgisiz falancayı dün derdest edip bugün salmak; sınırlı bir medyaya haber sızdırmak falan, hiçbiri onaylanacak şey değildir!
Bunları özü değiştirmeyen "teknik hata"larolarak mazur görmek ise çok yanıltıcıdır.
Çünkü, hem yukarıdaki zatların "mağdur" pozu takınmasına imkán sağlayan, hem de "sıra bana mı geliyor" korkusunu perçinleyen şey, işte bu "teknik hatalar"ın tá kendisidir!
Üstelik, "ne sandın ya, geliyor" türü bel altı vuruşlar gırla gidiyorsa; patolojik vakka bir ajan bozuntusu devlet televizyonunda insanlara kara çalabiliyorsa; eleştirel duranların da "Ergenekon"a sempati duyduğu satır aralarından çağrıştırılıyorsa, ipin ucu tam kaçar.
***
OYSA, kaçmasın! Asla kaçmasın!
Çünkü, yakalanan ip aslında öyle kopmaz bir palamar ki, usturuplu çekildiği takdirde, bir ucunda "ulusalcı/neo-ittihatçı" ideolojinin en "derin"e attığı o paslı demiri su yüzüne çıkartacak; diğer ucunda ise Türkiye gemisini en sağlam demokrasi rıhtımına bağlacak.
Ve, bu usturupluluğu insani yaklaşımda da, zapti tedbirde de, adli yöntemde, siyasi ortamda da göstererek bütün bir toplumu ikna etmek varken, korku yaratmak neyin nesi?
O toplumun bir bölümü "Ergenekon" melánetinin temizlenmesinden değil, zehirli molekülleri havada uçuşan "Ergenekonculuk" genellemesinden ve çağrışımından korkuyor.