Paylaş
‘Elitist siyaset’i kesinlikle reddediyorum ama siyaset teorisi oluşumunda ‘elitlerin’ hayati rol oynaması gerektiğine inanırım. Her zaman da inandım!
Yalnız dikkat, buradaki ‘elit’ kelimesini düşünce üreten insan grubu, daha ziyade de ‘intelligentsia’ denilen ‘aydın zümre’ bağlamında kullanıyorum...
Bu açıdan bakıldığında, Türkiye gibi katı ve şematik kutuplaşmaların hüküm sürdüğü ülke ve toplumlarda, onlara mensup olan veya olduğu varsayılan ‘seçkinlerin’ birbirlerinden etkilenmesi diğer her yerdekinden daha önemlidir.
Bilhassa da, ‘İslami’ (!) ve ‘laik’ (!) kesimler arasında...
* * *
EVET, bilhassa ‘İslami’ (!) ve ‘laik’ (!) kesimler arasında, çünkü iyiniyet dileklerini bir kenara bırakıp şu nesnel olguyu tekrar saptayalım:
Şu kesin ki, iki taraf kültürel parametreler; sosyolojik köken ve hedefler ve teorik lisanlar itibariyle birbirleriyle ayrışmıştır. Ortada uçurum vardır.
Dolayısıyla, aynı referanslara sahip olmayan; aynı aidiyetleri paylaşmayan ve aynı sözcükleri kullanmayan ‘taban’ın araya köprü inşa edilmeden bu uçurumu aşabilmesi mümkün değildir. En azından, son derece zordur !..
Böyle bir köprünün mühendisliğini ise ancak ‘elitler’ üstlenebilir.
Zira ‘elitler’ formasyon ve birikimleri icabı, normal olarak ‘karşı kesim’in referanslarını da, aidiyetlerini de, sözcüklerini de bilir ve anlarlar.
Ancak, uçurumun derinliğinden ötürü ‘İslami intelligentsia’nın ‘laik kitle’yi; ‘laik seçkinler’in de ‘dindar taban’ı ikna etmesi neredeyse imkansızdır.
Örneklersek, farzedelim ki ‘laik entelektüel’ ‘Takit’ (!) gazetesinde makale yayınlamış ve eski ‘Komünizmle Mücadele Derneği’ne benzeyen kurumlardan birisinin cemaati önünde konuşma yapmış...
Ters kutupta da ‘İslami aydın’ ‘Zuhuriyet’ (!) ceridesine yazı yazmış ya da ‘çağdaşçı’ (!) derneklerden birisinin kürsüsünden üyelere hitab etmiş...
Eh sembolik açıdan iyidir ama, buraların tabanı ‘mutlak doğru’lara iman etmiş fanatik ideolojilere oturduğundan, her iki ‘elit’in de şansı yoktur.
Mesaj ancak zincirleme bir süreçte ve karşılıklı etkileşim içindeki farklı ‘seçkinler’in yeni durumu bizzat ‘kendi tabanları’na iletmesiyle geçebilir.
Başka bir deyişle, ‘Takit’ (!) okuyucusunu esas olarak, geniş anlamdaki ‘Takit’ familyasına mensup fakat ‘laik aydınlar’dan etkilendiği ölçüde de bu etkileşimi sütununa yansıtan bir ‘Müslüman elit’; ‘Zuhuriyet’ (!) okuyucusunu ise aynı sürecin aksi yöndeki seyrini izleyen bir ‘laik seçkin dönüştürebilir.
‘İntelligentsia' böylelikle önce iletişim kablosu ve tercüme lugati, sonra da uçurum köprüsü işlevini üstlenir ki, işte onun temel hayatiyeti buradadır !
* * *
BUNLARI yarın toplanacak olan Fazilet Partisi Kongresi nedeniyle yazdım.
Zira, bizim ‘laik kesim'in beyni otuzlu yıllarda durmuş ve bilgi dağarcığı vülgarizasyon kitaplarıyla sınırlı kalmış ‘nasyonal cumhuriyetçi' cenahı hala anlayamasa bile, Türkiye'de son derece ciddi bir birikimi temsil eden ‘İslami intelligentsia' bu kongre öncesi önemli ve kısmen yoğun bir tartışma yaşadı.
Başta, ‘Zaman'da ‘Bizim mahallede eleştiri yürek ister' başlığıyla çok yürekli bir makale yayınlayan Ali Bulaç, ‘Müslüman elitler'in ‘köprü' işlevi gören bölümü esas itibariyle FP'nin ‘yenilikçi' kanadından yana tutum aldı.
Tamam, ben de Abdullah Gül'ü destekliyorum ama ne yazar ? Çünkü söz konusu ‘mahalle'ye ait değilim ve dolayısıyla, buradaki ikna şansım sıfıra yakın.
Ben ancak ‘İslami intelligentia'yı etkilediğim ölçüde FP kongresinde taraf olabilirim. Onlardan etkilendiğim oranda da ‘laik kesim'i dürtükleyebilirim.
Ve şükür, bugün bu karşılıklı etkileşim ve bu hayati köprü artık mevcut!
Ve biliyorum ki, temenni ettiğim gibi Gül eğer kongreden muzaffer olarak çıkarsa, başarıda, Müslüman ve laik ‘elitlerin' epeydir yaşadığı bu karşılıklı etkileşim ve onun ‘tabana tercümesi' yabana atılmayacak bir pay taşıyacak...
Paylaş