Paylaş
Hatırlayın, tam on yıl önce bugün Duvar'a vurulan kazmalar artık gediği bir daha kapanmamak üzere açmışken ve iki Almanya'nın tek halkı Brandenburg Kapısı önünde tekrar kucaklaşırken, soluğu Berlin'de alan büyük viyolenselist Mstislav Rostropoviç muazzam kalabalığın önünde Bach müziği icra ediyordu.
Emsalsiz Johann Sebastian Bach ! Bundan daha anlamlı bir isim düşünülemez.
Çünkü 18. yüzyılın dahi bestecisi hem sonsuz Cermendir, hem de sonsuz Avrupalı... Bir yanda İtalyan konçertosu, diğer yanda altı İngiliz ve Fransız suiti, Eisenach'lı kompozitörün notalarından Yaşlı Kıta'nın bütünü akar.
Üstelik, Bach musikisinde rakamsal bir sistematik mevcuttur. Armonik tema daima duyumsanır ve iniş çıkışlara rağmen ana eksen hep belirleyici kalır.
Ve Avrupa, Brandenburg Kapısı'nın açıldığı günden bu yana, derin Avrupalı Johann Sebastian Bach'ın aynı adı taşıyan konçertosundaki seyri izliyor.
Burada da esas tematik belli... Bölümlerde kah ‘adagio’nun, kah ‘füga’nın, kah ‘menuetto’nun öne çıkması Avrupa konçertosundaki ruhu değiştiremez !
* * *
MÜMKÜN mertebe şematikleştirirsek, yukarıdaki seyir şu doğrultuyu çiziyor:
Duvar'ın yıkılışından itibaren Avrupa tekrar yekpareleşmeye başladı.
AB sınırları henüz belli değil ama bütünleşmiş Almanya dinamiği ana mecrayı eski Doğu Bloku ülkelerine yöneltti. Bu ülkeler Berlin için hem hinterland işlevi görüyorlar, hem de ucuz ve vasıflı el emeği sağlıyorlar.
Dolayısıyla, Federal Cumhuriyet'in ‘merkez’ olmaya ilerlediğini söylemek çok yanlış kaçmayacak. Fakat, böyle bir saptamadan hareketle ‘Cermen Avrupa’ tehlikesinden söz etmek bizi yanılgıya sürükler. Maziyle hesaplanmış Almanya'yı bugün ‘Avrupalılık ruhu’ belirliyor. Geçmişi hortlatmanın hiç alemi yok.
Öte yandan, Atlantik'in bizim yakasını ABD'siz düşünmek hala çok zor.
Nitekim, Kıta doğusunun Avrupa'ya entegrasyonu ilkin NATO aracılığıyla kızağa konuldu ve konuluyor. Üstelik, aynı coğrafyadaki devletler Batı'yla kıyaslanmayacak oranda bir ‘pro - Amerikan’ yaklaşım sergiliyorlar.
Diğer taraftan, Fransa'nın Cermen birliği önünde ‘mütereddit’ davranması ve ‘tek tabanca’ eğilimlerde ısrar etmesi Paris - Bonn eksenini zayıflattı.
Aynı gelişmeye paralel olarak da, Berlin ‘Atlantikçi’ tutuma doğru kaydı.
Ancak yukarıdaki çelişkiler normaldir. Bunlar, Duvar'ın çöküşünden bu yana küre sathında yaşanan ve daha da yaşanacak olan ‘ara dönem’in uzantılarıdır.
Kaotik bir süreç olan tarihte yerinden oynamış şeyler hemen düzene girmez ve ancak geniş bir zaman diliminde nispeten kozmos bir uyuma doğru ilerler.
Geçen on yıl da insanlık, dünya ve Avrupa tarihinde henüz hiç bir şeydir.
* * *
FAKAT, ‘adagio’ ve ‘füga’ değişimlere rağmen Bach konçertosundaki müzikal eksenin aynı kalması gibi, Yaşlı Kıta'daki ana tema da ‘Avrupa ütopyası’dır.
Çok veya oynak merkezli; tek ya da farklı çemberli; çelik yahut elastiki dinamikli ve muhtemelen uzun dönem ABD payandalı olsa da, bu ‘ütopya’ AB'nin genişlemesiyle manen; tek para biriminin devreye girişiyle de maddeten, eninde sonunda hayata geçecektir. Şu an hüküm süren muğlak ortam bunu engelleyemez.
Çünkü yukarıdaki hedef, tıpkı Duvar'ı parçalayan ortak irade ve kolektif hafıza gibi artık önüne geçilemeyecek bir dürtüye dönüşmüştür. İrlanda Denizi'nden Aras Suyu'na ve Sicilya Boğazı'ndan Riga Körfezi'ne, kendisini ‘Avrupalı’ hisseden ve demokrasi paydasında birleşen halklara yoğun biçimde mal olmuştur.
Kıta'nın modern tarihinde ilk kez böyle kitlesel bir konsensüs oluşmuştur.
Ve yukarıdaki hedef, Rostopoviç'in bundan tam on yıl önce bugün Duvar çökerken çaldığı Johann Sebastian Bach notalarını daha da ölümsüz kılacaktır.
Brandenburg Kapısı açıldığında yalnız Berlin Berlin'e kavuşmamıştır:
Avrupa, ‘Brandenburg Konçertosu’ tınılarının evrenselliğine kavuşmuştur!
Cumartesi, Duvar sonrasındaki dünyayı ve Türkiye'yi inceleyeceğim.
Paylaş