DOKSAN beş milyon, iki yüz bin dolar! Neresinden bakarsanız bakın, büyük, hem de çok büyük para! Sokaktan toplanmaz.
İşte, Pablo Picasso’nun "Kedili Dora Maar" adlı portresi bu fiyata satıldı.
*
O güzeller güzeli Dora Hanım ki, İspanyol dáhi altmışına merdiven dayamışken Paris’in "Les Deux Magots" kahvesinde "Üstád-ı Azám’ın dikkatine mazhar olmuştu" (!)
Otuz küsur yaş genç olmasına rağmen de, daha garsona hesap ödenmeden, Hırvat dilber Picasso tarafından derhal hareme dahil edildi.
Neyse, işin mahremi bizi ilgilendirmez, siz yukarıdaki meblağa bir de vergiyi, harcı, hurcu ekleyin ve topu topu 46’ya 55 boyutundaki tuvalde tek bir santimetrekarenin kaç paraya geldiğini kalem kağıt hesaplayın.
Ama aslında pek değmez ve boş çaba olur, çünkü tabloyu bundan böyle temaşa edecek olan o Karun zengini şahıs sizin, benim gibi bakkal defteri tutmuyordur ki!
Leb-i derya malikánesinin salonuna kurulduğu gibi üniformalı metrdotelden halis İskoç viskisi ister; diz sarması Havana purosunu yakar; döneme uygun Stravinski bale süviti dinler; poposunu mükellef koltuğuna yerleştirir ve Dora Maar’ın omuz hizasındaki küçük kediye bakarak uzak hayallere dalar.
*
GERÇEKTEN dalar mı dersiniz? Dalabilir mi?
Hangisi olursa olsun, bir sanat eseri böylesine "meta değer" kazandığı ve onun mülkiyeti böylesine "göz çıkarttığı" takdirde, o eserden haz alınabilir mi?
Yoksa, aman çalınmasın, aman yanmasın, aman solmasın korkusuyla, kilit kilit üstünde ve şifre şifre altında kasalara, kalelere, zırhlara mı kapatılır?
Ancak bayramdan bayrama ve o da, önce polisi, itfaiyeyi, sigortayı alarma geçirdikten sonra, şöyle bir "ce" demek için mi "Kedili Dora Maar" portresi gün ışığına çıkartılır?
Zaten son tahlilde bana ne, bu tür bir tasam yok ve muhtemelen asla da olmayacak.
*
ÖYLE, çünkü meslekten ressam olan eski karımın yaptığı ve ayrılırken bana bırakmak nezáketini gösterdiği o enfes hiperrealist yağlıboya bir; yine ressam ama doğrusu kötü bir ressam olan babamdan, sırf köşk balkonundan çocukluğum Çamlıca’sını gösterdiği için tek miras olarak alıkoyduğum suluboya iki; Felemenk bir desinatörün eskizlediği ve açıkça Egon Schiele kopyası kokan erotika deseni üç; ehil bir kadının füzenle beni çizdiği ancak başka refakatçiler açısından "sorun" (!) yarattığı için alenen asamadığım portre dört, işte evimde hepsi hepsi bu kadar "otantik resim" bulunuyor.
Dolayısıyla, ölüm yatağında başıma toplanacak çocuklarıma karşı duvarı gösterip, "Satın ve dördünüz eşit biçimde paylaşın. Torunlarınıza dahi yeter" diyebileceğim küçük bir Monet’m, minik bir Van Gogh’um, ne bileyim ben, karakalem bir Dürer’im bile yok!
Yukarıdaki Schiele’den Warhol’a, gustom icábı hepsi "modernist" olan diğer bütün tabloları káh bir müzeden, káh tezgáhtan aldığım iki paralık röprodüksiyonlar oluşturuyor.
Şikayetçi de değilim!
*
DEĞİLİM, çünkü tamam, kanepe üzerinde asılı olan o harikuláde Lichtenstein kadınının altında minik harfle "New York Modern Sanatlar Müzesi - 1986 Bahar Retrospektifi" yazacağına, kapı gibi bir "A-S-L-I-D-I-R" mührünün olmasını belki ben de isterdim ama, nihayetinde ne değişecek ki?
Yukarıdaki damga benim göz ádábımı ne zenginleştirecek, ne de fukaralaştıracak.
Muhtemelen tek getireceği "avantaj", bu defa mecburen eli yüzü düzgün ve sathı ferah fezá olacak evimde züppe kokteyler düzenlediğimde, davetliler mührü fark edip "Aman Allah’ım, gerçek bir Roy Lichtenstein" çığlıkları atmaya başladıklarında, benim sahte tevazu takınıp, "Henüz çok meşhur olmadan, fi tarihinde kelepir fiyata düşürmüştüm" diyerek geçiştirmem; bu arada da, Dora Maar’a benzeyecek bir afet hatun resme ağzının suyu akarak bakarken ona, "Millet gittikten sonra isterseniz kalın. Teşhir etmediğim birkaç Picasso eskizim de var, size gösteririm" demek imkánı sağlaması olabilir.
*
AMAN aman yine de istemez!
Ben Picasso muyum ki, onun Hırvat güzele aynen yaptığı gibi, gayet nádide bir 1915 desenimin altına "Pablo’dan Dora’ya" diye yazıp, kız servete konmaktan; ben başımdan savmaktan mutlu, boyaları kurumamış tuvalin üstüne bir çırpıda örtü örtebileyim.
Dolayısıyla, Lichtenstein resmindeki "aslıdır" mührü de; "Sotheby’s" müzayedesindeki Dora Hanım’ın portresi de kusur kalsın.
Birincinin poster röprodüksiyonu ve ikincinin çehre tahayyülü bana yetiyor.