CENNETMEKÁN ecdádımız tabii ki ‘mal bulmuş Mağribi gibi saldırmak’ deyimini láf olsun, torba dolsun diye uydurmadı.
Zira, İslamla birlikte ‘Arabileşen’ ve kentlerde ikámet eden ahali hariç, Atlas Okyanusu’ndan Nil deltasına uzanan ve ‘Magrib’ denilen Kuzey Afrika coğrafyası halkı tüm tarih boyunca, sosyal ve ekonomik varlığını kervan talan ederek sürdürdü.
Hadi iltimas geçeyim, en iyi ihtimalle de onlardan fidye alarak yaşadı.
Yarı göçer kimlikli bu kavme etnografik lûgat ‘Berberî’ yahut‘Kábilî’ der.
Zaten Türkçeye de ‘kábile’ sözcüğü oradan girmiştir.
Ve, ister ‘genetik formül’, ister ‘kollektif hafıza’ deyin, toplumları belirleyen ve sonsuz çetrefillik arzeden ruhi ve maddi magma öyle kolay kolay değişmiyor.
Atalarımızın ‘mal bulmuş Mağribi’ sözü bugün dahi geçerliliğini koruyor.
* * *
BUNU, ‘Avrupamerkezçi’ bir ‘ırkçı’ (!) yaklaşımla söylemiyorum.
Başta ‘anti-Arabizm’, bu satırlar yazarı ırkçılık ve şovenizmle hep cebelleşti. Ama, utangaç Frenklerin ‘siyaseten doğru’ tabiriyle uydurduğu ve de ‘aman ayıp olmasın’a tekabül eden sahtekárlığa başvurarak, doğruları es geçecek değilim.
Çünkü, bin defa evet, eğer bugün Yaşlı Kıta kendi iç bünyesinde bir ‘dinler savaşı’na doğru sürükleniyorsa; o ‘savaş’ın bir kutbunda yalnız Müslümanlar, diğer kutbunda ise yerli-yabancı tüm öteki inanç sahipleri yer alıyorsa, esas sorumlu, en başta Mağribi kökenli Araplar olmak üzere, Avrupa’da yaşayan o Müslümanlardır!
Köln sokağında kurban boğazlamak; olmadı banyo lavabosunda gırtlaklamak; karısına kızına metro durağında sille tokat girişmek, ‘günlük İslam’ imajı budur!
Ama, Türk ‘gurbetçiler’i ‘uyumsuzluk’tan ötürü sayısız defa eleştirsem de, ülkemiz göçmenleri yukarıdaki kategorinin yanında zemzem suyuyla yıkanmış kalır.
Bu açıdan bizim insanlarımızı alınlarından öpüp başımıza koymamız gerekir.
Fakat, ‘kurunun yanında yaş da yanar’ misali, istisnaları tenzih ederim, tam anlamıyla ‘dağdan inip bağdakini kovan’ o Mağribi-Arabi muhacir çoğunluğun hayasız tutumundan ötürü, ‘kabağın bizim başımızda patlaması’ tehlikesi artıyor.
Nitekim, o Faslı alçağın geçen hafta yine ‘İslam adına’ Hollandalı sinemacı Theo van Gogh’u katletmesinden sonra Türklere ait ibadethane ve ticarethanelerin de misilleme saldırıya uğraması, eyvah ki yukarıdaki riziko ihtimalini doğruluyor.
* * *
BURADA öyle uzun uzun İslam’ın moderniteyle yaşadığı krize veya Mağribi- Arabi göçmenlerin ‘dışlanmış getto kompleksine’ (!) falan değinecek değilim
Zira, ‘sıradan Avrupalı’nın ‘gündelik İslam’la yaşadığı somut ilişki şudur:
Tüm adli istatistiklerin doğruladığı gibi, durakta çanta kapan piç kurularının; okul çıkışı öğrencilere zorla esrar satan itlerin; sokakta bıçak dayayıp banka şifresini alan haydutların ‘káhir ekseriyeti’ yukarıdaki ‘etno- dini’ kökene mensuptur !
Bu ‘lumpen’ taifenin birden ‘irşada erip’ (!) ‘mümin’ kesilmesi; bıçağı artık ‘hicáp giyinmeyen’ (!) kadınlara çekmeye başlaması; ardından da o ‘sıradan Avrupalı’nın daha düne kadar semte kan kusturmuş bir hergelenin eşgalini Paris ya da Madrid eylemlerindeki ‘Cihadçı fail’ diye ekranda seyretmesi ise an meselesidir.
Yani, ‘sıradan Avrupalı’nın ‘günlük İslam’ imajı şiddet ve hoşgörüsüzlüktür.
Ve, Avrupa’daki ‘din savaşları’nı önlemek herkesten önce de, ‘mal bulmuş Mağribi’ olmadığını şimdi daha çok ispatlayacak olan ‘gurbetçiler’imizin görevidir.