Paylaş
Türkçe fonetik kurallarına göre “memorisit” diye okumamız gerekiyor.
Pek taze gelin olduğu için deyim henüz sözlükte yer almıyor ama eli kulağındadır.
Yok yok, yukarıdaki etimolojik gelişmeyi malumatfuruşluk taslamak için zikretmedim.
Son Dersim tartışmalarıyla muazzam ilintisi olduğu için yazıya buradan başlıyorum.
EFENDİM, yukarıdaki sözcüğün sonuna eklenen “cide”, yani Türkçede “sit” diye telaffuz edilen takı Latincede “öldürmek” anlamına gelen “caetere” fiilinden kaynaklanıyor.
Zaten buradan hareketle Batı lisanları çok sayıda kavram türetmiştir. Meselâ “virüsit” virüs, meselâ “fraktisit” kardeş, meselâ “rejisit” de hükümdar öldürmek eylemlerini tanımlar.
Aşina olduğumuz “jenosit” ifadesindeki “gen-jen” kökü ise etnik ekseni kasteder.
Ve malûm, bu sözcük dilimize “soykırım” şeklinde tercüme edildi. Öyle de yerleşti.
O halde Fransızcaya yeni giren deyimi de “hafızakırım” diye çevirmemiz gerekecek.
Çünkü “mémoire” sözcüğü hafıza, bilhassa da kolektif hafıza anlamında kullanılıyor.
Nitekim “memorisit” kelimesiyle de Vendée kıyamının unutturulması çağrıştırılıyor.
SÖZ konusu Vendée bölgesi batı Fransa’da yer alır. Ve kuzeydeki Brötonlarla beraber bura ahalisi 1789 İhtilâli’ne dek yerel özerklikten veya kısmi bir serbestîden yararlanıyordu.
Fakat ne zaman ki Konvansiyon Meclisi asker devşirmeye başladı, zaten ruhbanların susturulmasından ve özerkliğin ilgasından hoşnut olmayan yöre halkı açık muhalefete geçti.
“Tanrı ve kral adına” şiarı etrafında birleşerek Paris’in kanlı baskılarına karşı direndi.
Ve aynı Paris’in gazabı daha da korkunç oldu. Misillemeyi vahşet seviyesine vardırdı.
Sırf bölge yerlisi oldukları için onbinlerce insan, çocuk, kadın, yaşlı demeden kitlesel ve sistematik biçimde katledildiler. Köyler haritadan ve kiliseler engebeden silindiler.
Öyle ki, azılı Jakoben reis Robespierre’nin küçük kâğıt parçacıklarına yazdığı gündelik emirlerle “asilerin”(!) doldurulduğu mavnalar Loire Nehri’nde kasten batırıldı.
Kurtulabilenler de “devrim muhafızları” tarafından kıyıda öldürüldüler. Sonrası mı?
Sonrası şu ki, bu vahşi katliam bölge halkının kolektif hafızasına ebediyen kazınsa bile Fransız resmi tarihinden silindi. “Karşı devrimci isyan”(!) ifadesiyle kısaca geçiştirilip gitti.
Ta ki defter tekrar açıla ve gerçeklerin teker teker ortaya çıkmasıyla birlikte Voltaire lisanı, en baştan beri sözünü ettiğim o “hafızakırım” sözcüğünü türetmeye ihtiyaç duya!
İMDİİ, eğer tabloyu dikkatli okursak, takvim hariç Fransa Vendée’sindeki olay ve katliamlarla Türkiye Dersim’indeki olay ve katliamlar arasındaki benzerlik göz çıkartıyor.
Her ikisinde de yukarıdan aşağıya inen bir devrim; her ikisinde de serbestîyi ilga eden merkezileşmeye karşı bir muhalefet ve her ikisinde de dini-mezhebi bir çelişki saptıyoruz.
Ve tabii yine her ikisinde de aynı merkezi otoritenin uyguladığı ölçüsüz bir dehşeti; artı, maziyi resmi tarihten silen ve tahrif eden bir “hafızakırım” cinayetini gözlemliyoruz.
ŞU kesin, dokunulmaz bir tabu olarak duran yakın tarihimizle henüz yüzleşemedik.
İşte Dersim kıyımı da buna dâhildi! Daha öncesinde ise 1915 var!
Ve özür dilemek erdemini göstererek Çarşamba günü başka bir devrim gerçekleştiren Başbakan’ın açıklamasıyla yukarıdaki “hafızakırım” cinayetinin duruşması da başlamış oldu.
Ancak burada tarihi ve aktörlerini yargılamayacağız. Ulus-devletlerin bu lüksü yok!
O hafızanın o kırıma uğratılmış yönünü sorgulayacağız ve gerekiyorsa da tekrar özür dileyeceğiz ki, asla ahlâki olmayan tarihlerin değil kendi benliklerimizin vicdanıyla barışalım!
Paylaş