BİRİNCİSİ otuz küsur partönerin katılımıyla, ikincisi ise başbaşa gerçekleşti ama, Bükreş ve Soçi zirveleri birbirlerinden ayrı düşünülemez. Bunlar tamamlayıcıdır.
İlk zirveyle, hem fiili, hem de aday üye ülke liderlerini perşembe ve cuma günleri Romanya başkentinde buluşturan NATO doruk toplantısını kastettim.
Diğeriyle de, yukarıdaki oturumunun hemen ardından Bush ve Putin’i hafta sonu Karadeniz sahilinde bir araya getiren "elveda randevu"sunu kastettim.
"Elveda randevusu" dedim, zira malûm, her ikisi de başkanlık makamını terk ediyor.
O halde, gelişmeleri Soçi’den itibaren, yani sondan başa doğru değerlendirelim.
* * *
TAMAM, Rus lider sahil kentindeki basın toplantısında "anlaşmazlığı aşmak için daha çok zaman var" dediği için, fazla iyimser ve hayali yorumlardan kaçınmak gerekiyor.
Ancak yine de, Karadeniz’deki ikili zirvenin bir "ilerleme" olduğunu söyleyebiliriz.
Háttá, Bush’un burada çok "kısmi" bir başarı elde ettiğini dahi varsayabiliriz.
Sözünü ettiğim şey, İran’a karşı oluşturulması öngörülen "füze kalkanı" projesidir!
* * *
AMA doğru, Putin tabii ki projeye "he" demedi. Ancak, kesin bir "niet" de çekmedi.
Zira bir; ABD, "kalkan"ın Rusya’ya dönmeyeceğini ispatlamak için ağızsulandıran teklif getirdi. Polonya ve Çekya’ya yerleştirilecek radarları onun da denetlemesi önerdi.
O halde şimdi, Moskova’nın eski "asla" çıtasını aşağı çekeceğini düşünmek gerekiyor.
Başka bir deyişle, bundan böyle Rusya’nın kendi rızasını, "teknoloji paylaşımı" temelindeki yeni bir pazarlığın şartlarına bağlaması, en gerçekçi ihtimal olarak şekilleniyor.
Fakat her halükarda iki; ABD Bükreş’te, şimdiye dek "soğuk duranlar" da dahil, söz konusu "kalkan"ın oluşturulması için tüm NATO müttefiklerinden net ve açık destek aldı. Yani, Kremlin’in burada da İttifak’ta "çatlak açmak" şansı artık sona ermiş oldu.
* * *
OYSAüç; aynı Kremlin diğer hayati konuda, yani Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliği sorununda o "çatlağı açtı". Kendisinin olmadığı Bükreş’te diplomatik başarı elde etti.
Zira, Avrupalı devletler Rusya’yı "kollamak" ve Bush sonrasını görmek istedikleri içindir ki, onların muhalefetinden ötürü, Kiev ve Tiflis üyelikleri "bekleme odasına" alındı.
Başka bir deyişle, "ultra süper güç" kimliğine rağmen ABD, atmış yıllık Atlantik Paktı tarihinde ilk kez, önermiş olduğu "yeni üyelik" teklifini diğerlerine kabul ettiremedi.
* * *
FAKAT şüphesiz, her iki ülke de eninde sonunda İttifak bünyesine girecekler.
Ama kısa vadede, Rumen başkentindeki doruk toplantısının erteleme kararı Beyaz Saray lideri açısından bir başarısızlık olduğu ölçüde, Vladimir Putin’e de puan kazandırdı.
Dolayısıyla da, Bükreş’teki bu "iyi niyet jesti" (!) hem aynı Putin’i "ferahlattı"; hem de onun Soçi’de ve sonrasında "füze kalkanı" konusunda esnekleşmesine zemin yarattı.
İşin açıkçası, Karadeniz’in Batı - Doğu ekseninde gerçekleşen iki ayrı zirve aslında, balıkçıların tek bir "al gülüm, ver gülüm" oltasına zoka takması anlamına geldi.
* * *
ŞU kesin, "Duvar" yıkıldığı 1989 Kasım’ından beri, istikrarsızlıklar dünyamız tam on dokuz yıldır bir "geçiş dönemi statükosu" yaşıyor. Muallákta sallanıyor.
Oysa, ne Bükreş’teki NATO, ne de Soçi’deki ABD - Rus zirvesi yeni statüko inşa etti.
Her ikisi de, istikrarsızlıkları bir nebze bertaraf etmek için nispi girişimler oluşturdu.
Ve, bunlara boş ümit bağlanamaz! Ve, bunlardan yeni statüko beklenemez!
Dolayısıyla, kıyısındaki iki zirveye rağmen Karadeniz’de çok gemisi battığı içindir ki, o istikrarsızlıklar dünyamız kara kara düşünmekte ve "çırpınırdı" diye yakınmakta haklıdır!