Paylaş
Çünkü, Yeni Dünya’dan Eski’sine ilk ulaştığında hekimler sittin asır “her derde şifa” niyetine dağıtmış olsa bile, tütünü bugün de sahiplenmeye kalkışmak ancak budalalık olur.
Bütün tıbbı gözlemleri ve bütün aritmetik istatistikleri hiçe saymak anlamına gelir.
Şüphe mi var, nikotin dumanı hem ömrü kısaltıyor, hem de hayat kalitesini düşürüyor.
Artı, riziko daha aşağı seviyelerde gezinse dahi, cigara içmedikleri halde aynı dumanı edilgen biçimde soluyan insanlar da bu tehlikeleri paylaşmak zorunda kalıyorlar.
Dolayısıyla, “kırk üç yıldır tiryakiyim ama henüz kansere yakalanmadım” gibi bir mazaret arkasına sığınarak, dudağımdaki merete övgü düzmeye kalkışacağım sanılmasın.
* * *
ZATEN, ez kaza böyle bir cüretkarlığı niyetlenecek olsam başıma neler gelmezdi?
Elimle koymuş gibi biliyorum ki, filtre dişlemeyi bıraktıkları günden beri kendilerine “beyaz Türk” (!) sıfatını vehmeden “boz Türkler”den başlayın ve namazın ve niyazın ötesinde üç aylarda da kusur eylemeyen “ultra mütedeyyin” dindarlara uzanın; artı, 19 Temmuz yasağıyla birlikte “tam dumansız İstanbul” levhalarını gözümüze sokan püritanist İstanbul Belediyesi’ni, yahut iklim değişimi tezini kıyamet günü kehanetine dönüştürdüğü yetmezmiş gibi, ekolojik mürteciliği iki harika caz arasında daima “tütünün zararları” anonsu yapmaya vardıran aziz “Açık Radyo”yu ekleyin, bana karşı oluşacak mukaddes ittifak poker oyununun “beş benzemez” kağıdından bile daha geniş yelpazeye yayılırdı.
Ancaaak?
* * *
ANCAĞI şu ki, cigaranın tıbbi açıdan ölümcüllüğünü “a priori” bir olgu olarak kabullendim diye sakın sanılmasın ki, Nikolay Gogol’un aynı adı taşıyan tiyatro piyesine özeneceğim ve işi yukarıdaki “tütünün zararları”na dair satır döşenmeye vardıracağım.
Daha neler ve de devenin nalı!
Çünkü, dün uzun uzun anlattığım gibi, ben öyle nefsini çelik iradeyle dizginleyen ve İsevi keşişlerin “asetik” çilekeşliğine gönül rızasıyla eyvallah diyen mazoşistlerden değilim.
Bazı konularda son derece disiplinli olmama rağmen yine de, söz konusu “asetizm”in tam karşıtını oluşturan “hedonizm”, yani “sefacılık”(!), hayat tarzımda daha ağır basar.
İşte bu yüzden de cigara denilen zıkkımı içiyorum ve sonsuz haz alıyorum.
* * *
OYSA, belki çok bir yakın gelecekte kanser teşhisiyle koğuşa uzanacağımı; daha ilk kimyoterapide saçlarımın kelleşeceğini; ümitsiz safhaya girince morfine kuvvet gidileceğini; başucuma üşüşecek çocuklarımın, karılarımın, sevgililerimin “turp gibisin” yalanıyla bir şey çaktırmak istememesine rağmen de, korkunç ölüm korkusu bir yana, teneşire uzanmadan önce yapacaklarımın hiçbirini gerçekleştirememiş olmaktan müthiş hayıflanacağımı biliyorum.
Evet evet, tüm bunları hem nesnel bir soğuklukla, hem de dehşet bir panikle biliyorum.
Ama aynı zamanda, şahsen sevmesem bile Nurullah Ataç’ın “Yeni Harman”a “Sarı Cigara” demiş olmasından; Yves Simon’un “Mavi Gauloise’ler tüttürürdük / Çoğu defa bölerek izmariti / Ve eğer güzelse hava / Paris yosmacıkları çıkardı balkonumuza / Şer çiçekleri bu mevsimde hâlâ açıyor mu diye” diye şarkı söylemiş olmasından; veya Marilyn Monroe’nun “Chesterfield” dumanıyla erotika püskürtmüş olmasından, en az, etrafımı asla taciz etmeden günde şu kadar paket tükettiğim cigara kadar sonsuz haz aldığımı da biliyorum.
O halde şimdi bir yenisini daha yakıyorum ve vur deyince öldürerek püfür püfür vapur güvertesinde bile tütünü yasaklayan “çilekeşlik diktatoryası”nın suratına suratına üflüyorum.
Başkasına saygıya amennâ da, başkasının benim zaafımdan istifade tasallutuna hayır!
Dumandan rahatsız olan varsa bu sayfayı çevirsin, diğerlerinde oksijen çadırı kurulu!
Paylaş