Paylaş
Dolayısıyla, CHP lideri yukarıdaki girişimiyle en önce şükran ve tebrik hak ediyor.
Ve eğer yukarıdaki yapıcılık sürerse de, muhtemeldir ki, referandumla birlikte zaten tarihi bir viraj dönmüş olan Türkiye yeni parkurda beklenenden çok daha hızlı ilerleyecektir.
Her halükarda, dün belirttiğim gibi, aynı Kılıçdaroğlu’nun bilhassa halkoylamasından sonra sergilediği mutedil, uzlaşmacı ve bütünleştirici tutum, Dersimli halefin polemist, hırçın ve demagog selefle köprüleri attığına dair iyimser sinyaller veriyor.
Ümit edelim ki söz konusu tutum ana muhalefet partisinde yerleşiklik kazanacaktır.
* * *
TAMAM ama öznel temenniler bir yana, nesnel gerçekler diğer yana, dün olduğu gibi bugün de CHP’nin aynı ikilemle karşı karşıya bulunduğu hâlâ kesin bir vakıa oluşturuyor.
Bu ikilem, şu an Kılıçdaroğlu’nun şahsında ve söyleminde netlik kazanmaya başlayan “yenilikçi çizgi”yle, parti bünyesine ezelden beri damga vuran “tutucu çizgi” arasındadır.
Başka bir deyişle, “modernler”le “köhneler” arasındaki çelişkiye odaklanmaktadır.
Burada “modernler” derken, gerçek anlamda sosyal demokrat olmasa bile CHP’yi hiç olmazsa demokrat bir kimlikle donatmak azmini ifade eden ve partiyi hayatın, dünyanın ve Türkiye’nin dönüşümüyle “barıştırmak” isteyen reformist kanadı kastediyorum.
“Köhneler” ise o gün bugündür 1930’larda yaşayan ve başta Kemalist tabular olmak üzere, altı okta simgeleşen laikçi, dayatmacı, dışlamacı, tecritçi, kutsalcı ve devletçi ilkelerden bir milim taviz vermeyi reddeden kesimle bütünleşiyor.
Ve, onları genel “ulusalcı” ideolojiyle bütünleştirirsek yanlışa düşmüş sayılmayız.
Dolayısıyla da bütün mesele bu ikilemde kimin galebe çalacağı noktasına odaklanıyor.
Ancak müneccimbaşı olmadığımız için şimdiden mutlak bir cevap veremeyiz.
* * *
VEREMEYİZ, çünkü parti üyesi veya değiller, şematik bir yaklaşımla Onur Öymen – Bedri Baykam – Fazıl Say çizgisi diye tanımlayabileceğimiz o en tutucu ve o en ulusalcı kutbun yandaşları CHP yelpazesinde hiç de yabana atılmayacak bir kitleyle buluşuyor.
Sahil şeridinde ve büyük şehirlerin laikçi semtlerinde yoğunlaşan bu şoven ve kendini “seçkin” (!) addeden kitleye bir de, mezhebi aidiyeti haniyse bir etnik kimliğe dönüştüren ve biat kültürüyle henüz köprüleri atamayan geniş Alevi seçmenleri eklemek gerekiyor.
Şu kesin, Kılıçdaroğlu’nun izafi yenilikçiliği onlara hiç cazip gelmiyor. Tam tersine, “hoşnutsuzlar” alttan alta ve daha şimdiden CHP’ye özgü pusulardan birisine daha yatıyor.
Nitekim de, internette faaliyet gösteren dezenformasyon “oda”sından “karanlıkçı” Maoculara ve “ordu göreve” diye bağıran provokatörlerden günlük bir gazetede tetikçilik görevi tevdi edilen zavallıya, aynı gerici ve ulusalcı mihrak AKP’yi bile geri plana atarak ana muhalefet partisi liderini ve yaklaşımını referandumdan beri salvo ateşine tutuyor.
* * *
CHP önderi bu kumpasa ve kampanyaya karşı ne derece ve ne kadar göğüs gerebilir?
Yukarıdaki bir bölüm seçmenin, halkoylaması hezimetine rağmen aslında hızla taban değiştiren MHP’ye kayması rizikosunu göze alarak modernleşme çizgisini sürdürebilir mi?
Dediğim gibi, müneccimbaşı olmadığımız için sorunun cevabını şimdiden veremeyiz.
Ama hiç olmazsa yukarıdaki temenniyi tekrarlayarak, velev ki evrensel anlamda sosyal demokrat kimlik yansıtmasın, altı ok simgeli kurumun en azından demokrat bir çehreye bürünmesini ve muhalefet görevini bu eksende yürütmesini can-ı gönülden destekleyebiliriz.
Çünkü Türkiye böyle bir CHP’ye ihtiyaç duyuyor, çünkü modern Türkiye mutlaka ve mutlaka modern bir muhalefete de ihtiyaç duyuyor.
Paylaş