Paylaş
Ancak dikkat, buradaki hercümerç kelimesini kısmen olumlu anlamda kullandım.
Nasıl olur?
Kılıçdaroğlu liderliğindeki parti Haberal’lar, Balbay’lar, Akşin’ler gibi demokrasi kültürüne sonsuz uzak isimleri aday göstermişken sözcüğün olumluluk içermesi mümkün mü?
MÜMKÜN, çünkü yelpaze sırf onlarla sınırlı kalmıyor.
İlk aklıma gelenleri sayarsam liste aynı zamanda Osman Korutürk, Nur Serter, Sezgin Tanrıkulu veya Faruk Loloğlu gibi, illâ ortak fikir paylaşmasak bile o demokrasi kültürüne biat ettikleri kuşku götürmeyen saygın ve sivil şahsiyetleri de barındırıyor.
Öte yandan, velev ki kürsüde ciddi potlar kırmış ve polemik çıtasını gereksiz yere yukarı çekmiş olsun, altı oklu partinin yeni önderi nispeten de yine yeni bir dil kullanıyor. Eski ve köhne belagati arada bir tekrarlasa dahi modernist veçhe Kemal Kılıçdaroğlu’nda daha ağır basıyor. Baykal ve müritlerinin demagojik teranesine mesafeli duruyor.
Dolayısıyla da başta dediğim gibi yukarıdaki ikilemler hercümerç bir görüntü sunuyor.
Bu durum hem kaçınılmazdır, hem de bir ihtimal “hayra alamettir” ki, zaten onun için kelimeyi olumlu çağrışımla kullandım.
EVET hercümerç kaçınılmazdır, zira CHP şu an geç kalmış bir geçiş dönemi yaşıyor.
Geç kaldı, çünkü dünyanın ve Türkiye’nin geçiş dönemi çok daha önce başlamıştı.
Devinimi kavramayan altı ok partisi evrensel dinamiklere direnerek büyük rötar yaptı.
Oysa Kılıçdaroğlu yukarıdaki rötarı yakalamak için belirli bir atılıma önayak oldu.
Fakat bu girişim kurumun doğası itibariyle iç bünyedeki “ilerici” yani “sol” güçlerle “gerici”, yani “sağ”, yani “statükocu”, yani “ulusalcı” unsurları karşı karşıya getirdi.
Zaten hal-i hazırda sergilenen çelişkilerin kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor.
Başka bir deyişle söylersek, mevcut durum bir denge terazisine tekabül ediyor.
Nitekim Haberal’lar, Balbay’lar, Akşin’ler falan da o “ulusalcı – statükocu” kesimi; o eski ve geleneksel paradigmayı temsil eden Deniz Baykal’ların, Onur Öymen’lerin, Canan Arıtman’ların “müşteri kitlesi”ni (!) yitirmemek için aday listelerinde yer aldılar.
Buna karşılık, değişime ve çağdaşlaşmaya daha yakın durdukları için “sol” olan ve yukarıda bir bölümünü saydığım isimler de “yenilikçiliğin” simaları olarak aday seçildiler.
İmdii...
İMDİSİ şu ki, büyük bir ihtimalle CHP içindeki bu hercümerç, bu “denge oyunu”, bu “sol – sağ” mücadelesi 13 Haziran sabahı biraz daha netlik kazanmış olacak.
Şayet söz konusu parti yüzde 30 sınırlarını zorlar ve Kemal Kılıçdaroğlu da bunu iç bünyede yenilenme avantajına dönüştürebilirse, ezelden beri statüko ideolojisine bel bağlamış olan kesimin etkinliği orta – uzun vadede tedricen azalacak. Trend mutlaka değişime kayacak.
Hatta belki de altı oklu kurum ilk defa sosyal demokrasiye doğru kavis çizecek.
Ama buna karşılık yüzde 28’in altındaki her skor zaten Kılıçdaroğlu’na hanidir kâh “neo-CHP’ci”, kâh “Amerikancı”, kâh “AKP takipcisi” diye saldıran ve kısmen parti içinde, kısmen de dışarıda pusuya yatmış olan “ulusalcı sağ”a doping şırıngalamış olacak.
Nitekim de “Ergenekoncu”lardan oluşan ve kendini “Cumhuriyet Güçbirliği” diye vaftiz eden en “aşırı sağ ulusalcılar” tüm stratejilerini bağımsız adaylar vasıtasıyla CHP’den oy çalmak ve onun bu başarısızlığı karşısında da aynı CHP’yi zaptetmek üzerine kuruyorlar.
Özetlersek, sular dalgalanmadan durulmaz, CHP’de hüküm süren ve belki de sıhhat alameti olan hercümercin neler getireceğini veya götüreceğini ancak seçim gecesi göreceğiz.
Paylaş