ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney salı günü Türkiye’den geçti ama, doğrusu rüzgar gibi geçti. Bir indi, bir bindi ve bir kondu, bir kalktı.
Açıkçası, söz konusu ziyaret "dostlar alış verişte görsün"den çok öteye gitmedi.
Nitekim, iki saatlik Başkent teması ertesinde yayınlanan bildiri "Afganistan dahil, taraflar görüş birliği içindedirler" dediyse de, bunu fazla ciddiye almamak gerekiyor.
Ne olumlu, ne de olumsuz açıdan almamak gerekiyor.
Çünkü, ziyaret öncesindeki spekülatif beklentilerin aksine, Washington’un "ikinci adam"ı böyle bir "yasak savma" uğrağında "dişe dokunur" şeylere değinmedi.
* * *
ANCAK yukarıdaki gelişme, yani Ankara ve Washington’un "konuşmaya değer pürüzlü konu bulamamaları" (!), iki başkent arasındaki parkurun güllük gülistanlık olduğunu ispatlamıyor.
Başta Kuzey Irak olmak üzere malûm sorunlar tabii ki mevcut!
Fakat bir de, ikili ilişkilerinin ötesine taşan ve uluslararası arenada tartışılan çok boyutlu ve çok partönerli sorunlar var!
Ve şu an bunların başında da Afganistan geliyor.
* * *
AFGANİSTAN geliyor, zira ABD sırf Türkiye’den değil tüm NATO üyelerinden, onların söz konusu ülkeye "muharip kuvvet" göndermesini talep ediyor.
Yani, Taliban’a karşı cephede fiilen savaşacak asker istiyor.
Cidden sıkıştırıyor ve láfta değil, fiiliyatta müttefik gerekiyor" demeye getiriyor.
Oysa, yine malûm, Genelkurmay Başkanı Büyükyanıt zaten açık açık söyledi, bizim "cihet-i askeriye" bu talebe sıcak bakmıyor. "Benden paso" demeye getiriyor.
Pekii, "cihet-i hükümet" nasıl bakıyor?
İşte o bilinmiyor!
En azından, gazeteci yükümlülüğüyle etrafı iyicene kolaçan etmeme rağmen ben kendi hesabıma, Ankara’daki "sivil otorite"nin konuya nasıl yaklaştığını bilmiyorum.
* * *
HAYIR, hükümetin yansıttığı bu "Afganistan belirsizliği"ne değindiğim için onu, dolayısıyla da Türk diplomasisini eleştirdiğim sanılmasın.
Aksine, Ankara’nın bu "renk vermemek" taktiğini onaylıyorum.
Çünkü, hem konunun daha epey ayrıntılı tartışılması gerekiyor, hem de "sürüden ayrılanı kurt kapar" misáli, öteki üye devletlerin tutumunu beklemek gerekiyor.
Zaten, Washington’un "sıkıştırdığı" o diğer üyeler de aynı yöntemi uyguluyorlar.
Mümkün mertebe, "son an"a kadar havaya bakıp ıslık çalmaya çalışıyorlar.
Oysa, böyle bir "son an" gelecek ve onu da, 2 - 4 Nisan tarihlerinden Bükreş’te toplanacak olan NATO Zirvesi oluşturacak. İmkánı yok, oradan ve ondan kaçılamayacak.
Artı, söz konusu Zirve’de yalnız Afganistan değil, İttifak genişlemesinden "füze kalkanı" projesine, Atlantik Paktı’na ilişkin pek çok hayati konu tartışılacak.
Yani, hiç bir devlet temsilcisi Rumen başkentinden, Cheney’nin Ankara ’da yaptığı gibi "rüzgar gibi geçemeyecek" ve NATO liderleri Tuna deltasıda "kalıcı" olacak.