Paylaş
İmparatorluğumuzun kendini ‘‘merkez’’ addetmek dürtüsünü sorgulayarak ilk kez Batı'yı öğrenmek iradesini göstermesi 1718 Pasarofça Antlaşması'na uzanır.İki yıl sonra, Vezir-i Azam Damat İbrahim Paşa Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi'yi, ‘‘oralardaki uygarlık ve öğretim hakkında derin incelemelerde bulunmak ve rapor vermek’’ talimatıyla Paris sefir-i kebirliğine gönderir.
Çelebi 15. Louis'nin siyasal işbirliğini reddetmesi ertesinde Pay-i taht'a geri gelse de, kaleme aldığı ‘‘Sefaretname’’ hem Lale Devri reformları, hem de Bab-ı Ali'nin dönüşüm çabaları açısından hayati bir kilometre taşı oluşturur.
Yüzümüzü iyiden iyiye Fransa'ya çevirmemiz bu tarihten itibaren başlar.
* * *
OYSA Fransa daha önceden beri Osmanlı toplum ve devletini incelemektedir.
Racine'nin ‘‘Beyazıd’’ tragedyasını yazmış, Campra'nın ‘‘Çapkın Avrupa’’ operasını bestelemiş veya Moliere'nin ‘‘Kibarlık Budalası’’nı sahnelemiş olması bir yana, ‘‘Turqueries’’ denilen ‘‘Türklemeler’’ modasını yaşayan Paris Bernier'in, Tavernier'in, Galand'ın Şarkiyatçı kitaplarını okumaktadır.
Kıta'nın ters kutbundaki her iki imparatorluk da birbirlerine bakmaktadır.
1789 Devrimi'nin hemen ertesinde ise bu kez ‘‘baldırı çıplaklar’’ İstanbul 'a bakacak ve Galata'daki Fransız Elçiliği ‘‘hürriyet, müsavat, uhuvvet’’in evrensel mesajını şehrimiz ahalisine bizim lisanımızda dağıtacaktır.
Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi'nin ‘‘Sefaretname’’sinden yetmiş yıl sonra ‘‘oralardaki uygarlığın’’ bambaşka bir boyutu da Türkiye'ye girecektir.
* * *
ZATEN artık Pandora kutusu açılmıştır. Tercüme Kalemi, Mekteb-i Sultani, Genç Osmanlılar, Jön Türkler, Rıhtım Postanesi, Selanik locası, ‘‘Aydınlanma Çağı’’ Fransa'sı bir bütün olarak İmparatorluk seçkinlerine damga vuracaktır.
Cihan Harbi'ni hariç tutarsak da Paris'le olan ilişkiler İkinci Savaş'a kadar tıkırında gidecektir. Hatta bundan sonra bile yakın dostluk sürecektir.
Ta ki, BM Temsilcimiz Osman Olcay Fransa'nın Kıbrıs politikasını protesto etmek için 1974 yılında Voltaire lisanı yerine İngilizce konuşana kadar...
ASALA tedhişçiliği, 12 Mart Darbesi, insan hakları, Madam Mitterrand'ın işgüzarlığı, ilişkiler bir on yıl daha limoni kalacaktır.
Bu sefer de, ta ki Özal ticaret diplomasisini devreye sokana kadar...
THY'ye ‘‘Airbus’’ uçakların alınması Paris'in Avrupa Konseyi'ne yaptığı şikayeti geri çekmesi şartına bağlanacaktır ve ne sihirdir ne keramet, Ankara' nın neredeyse Atina'yla beraber AB bünyesinde ‘‘başdüşman’’ bellediği Fransa tekrar Türkiye'ye en yakın müttefik devletlerden birisi olarak algılanacaktır.
İşte, Mehmet Efendi'den iki yüz seksen yıl sonra Süleyman Demirel'in bugün başlayacak Paris gezisi yukarıdaki genel çerçeve içinde gerçekleşiyor.
* * *
ŞU an Türkiye'yle Fransa arasında dişe dokunur bir pürüz yok.
Özellikle Paris diplomasisinin Lüksemburg zirvesine paralel olarak uyguladığı usta siyaset sayesinde ortalık son derece süt liman gözüküyor.
Eh, enerji ihaleleriydi, yeni uçaklardı, askeri helikopterlerdi, Jacques Chirac da haklı olarak bu diplomasinin meyvalarını toplamayı bekliyor.
Ama şu var ki Fransa Türkiye hakkında öz itibariyle Almanya'dan veya diğer bir AB devletinden farklı düşünmüyor. Fakat ‘‘Hans tipi’’ üslup kullanmadığı için Ankara'yı incitmeden konuşuyor. İşbilir bir tacir olarak davranıyor.
Bonn'la olan gizli rekabetinde de son derece önemli bir karta oynuyor.
Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi'den iki yüz seksen yıl sonra Türkiye bir defa daha Fransa'ya, Fransa da bir defa daha Türkiye'ye bakıyor.
Fakat heyhat, ‘‘ziyaret, ticaret, rehavet’’ diplomasisinin ‘‘realpolitik’’ i ‘‘hürriyet, müsavat, uhuvvet’’ ilkelerinin evrensel etiğini iğfal ediyor.
Paylaş