Paylaş
Bir İstanbul çocuğu öldü. İstanbul çocuğu diye kendime pay çıkartıyorum ama cumartesi günü yetmiş beş yaşında hayata gözlerini yuman büyük filozof Cornelius Castoriadis aslında ne Dersaadetli, ne Atinalı, ne de Parisliydi.
1922 yılında Rum bir aileden şehrimizde doğan, küçük yaşta Yunanistan'a göçen, İkinci Savaş ertesinde de Fransa'ya yerleşen Castoriadis dünya vatandaşı bir kozmopolitti. Kültür, dil ve uğraş bab'nda tam bir evrenseldi.
Fakat daha önemlisi, Cornelius Castoriadis, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren komünist totalitarizmin ideolojik payandalarını temelinden sarsan en belli başlı düşünce adamları arasında yer aldı. Belki de bunların öncüsü oldu.
‘‘İstanbul çocuğu’’ ‘‘Duvar’’ fiilen yıkılmadan ‘‘Duvar’’ı fikren yıktı.
* * *
YOK, Castoriadis'in ‘‘sağ’’ gelenekten bir entellektüel olduğunu sanmayın.
Tersine, daha Meteksas diktatörlüğü altında Yunan Komünist Partisi'ne üye olan, Nazilere karşı direnişe katılan, Fransa'ya gittikten sonra da Troçkist militana dönüşen ‘‘İstanbul çocuğu’’ ‘‘sol kültür’’ün adiyetini taşıyordu.
Ne var ki, henüz yaşamaya başladığı Paris'te en tanınmış Fransız aydınları muazzam bir körlükle Stalin'e övgü üstüne övgü düzerken, O daha bu dönemde, Bolşevizm adına dehşet terörü estiren Gürcü katille tüm köprüleri attı.
Ötesi, Troçkistlerin sınırlı Sovyet eleştirisi de genç filozofu doyurmadı.
Ellili yıllardan itibaren yeryüzündeki bütün ‘‘muhalif solcular’’ için bir referans oluşturacak olan ‘‘Sosyalizm veya Barbarlık’’ dergisini yayınladı.
Hem sivri diliyle, Sartre dahil, kızıl tedhişi görmemezlikten gelen ‘‘yol arkadaşı’’ aydınların enayiliğini eleştirdi; hem de daha 1949 yılında, ‘‘Doğu Avrupa'da uygulanan rejim temerküz kamplarına, en yoğun toplumsal sömürüye, en korkunç diktatoryaya ve en yaygın salaklığa tekabül etmektedir’’ diye yazdı.
Ve böylesine radikal bir eleştiri Castoriadis'in nihayet Karl Marks'la da hesaplaşmaya götürdü. ‘‘İstanbul çocuğu’’ bizzat Marks'ı mercek altına aldı.
‘‘Toplumun Sanal Kurumsallaşması’’ adını taşıyan başyapıtında ‘‘Komünist Manifesto’’ yazarının ‘‘bilimselci determinizmine’’ karşı çıktı ve ‘‘iradeci tarih’’ anlayışının muazzam bir efsaneden başka bir şey olmadığını kaydetti.
Tarihin kaos niteliğini ve insanların hayali arayışlarını vurguladı.
Sonra, psikiyatriyle birleştirdiği modern toplum gözlemlemini sürdürdü ve sol kültürünğ ekoloji ve özyönetim demokrasisi savunuculuğunda devam ettirdi.
Özgürlüklerin aşığı ve esaretlerin düşmanı ‘‘İstanbul çocuğu’’, çoğu zaman dolaylı yönden, 20. yüzyıl sonu entellektüel hayatını büyük ölçüde etkiledi.
* * *
BU yazıyı yazmaya başladığımda kütüphanemdeki Castoriadis bölümüne baktım.
Çizilmiş ve not düşülmüş kitaplarımın hemen hepsi yetmişli yıllar baskısı.
Çünkü ben ‘‘İstanbul çocuğunu’’ yetmişli yılların en sonuna doğru ve fikir zaptiyelerimden saklayarak gizli gizli; seksenli yılların en başında Bolşevik totalitarizmin prangalarını kırar kırmaz da, göğsümü gere gere okudum.
Hatta, ‘‘cinnet dönemimde’’ sormaya başlamış olduğum sorulardan önemli bir bölümünün cevabını söz konusu kitaplarda bulduğumdan, bir kaç değişik isimle birlikte Castoriadis bu prangaları kırmamda bana en büyük yardımı yaptı.
Onun sayesinde komünist barbarlıkla olan esaret köprülerini atabildim.
Özgür düşünceyi ve özgürlük düşüncesini onun sayesinde yeniden keşfettim.
Şimdi hayal ediyorum da, eğer bir gün iktidar olsaydım, Castroriadis'in doğduğu evi bulur ve ‘‘İstanbul çocuğu’’nun anısına onu müze yapardım.
En azından, ‘‘barbarlığın düşmanı ve özgürlüğün savunucu büyük 20. yüzyıl filozofu Cornelius Castoriadis burada doğdu’’ diye kapıya plaket çivilerdim.
Hayal bu ya...
Paylaş