Bush neden öptü

GARİPTİR, Bush’un demeci bizim medyada dış kapının mandalından sonra yer aldı.

Oysa önceki gün, dünya ajansları aşağıdaki cümleyi özel haber olarak aktardılar:

"Biz Türkiye’nin AB üyesi olması gerektiğine yürekten inanıyor ve Ankara’nın gerçekleştirdiği demokratik ve serbest pazar reformlarını takdirle karşılıyoruz".

Washington önderi bu açıklamayı Slovenya’da toplanan ABD - AB zirvesinde yaptı.

* * *

ŞÜPHESİZ, Birleşik Devletler’in "pro - Türkiye" tutumu zaten bilindiğinden, yukarıdaki demeç şimdilerde moda deyimle, "malumun ilámı" olarak nitelendirilebilir.

Dolayısıyla da, Türk medyasının konuya fazla ilgi göstermemesi mazur görülebilir.

Artı, şunun şurasında altı aylık iktidarı kaldığı için, George W. Bush’un açıklamasına o kadar da fazla değer atfetmemek gerektiği söylenebilir.

Esas olarak, McCain ve Obama’nın ne düşündüklerini bilmek gerektiği eklenebilir.

* * *

SONRA, Slovenya Başbakanı’nın ABD liderini "Baskı AB’de tepki yaratıyor" diye cevapladığı düşünülürse, Bush’un giderayak konuyu "kaşıması" (!) yersiz de bulunabilir.

Háttá, başı sıkıştığı an Brüksel’e karşı Washington’u devreye sokmaya kalkıştığı için, bu satırlar yazarının aynı gerekçeyle geçmişte Türk diplomasisini eleştirdiği de hatırlatılabilir.

Ve nihayet, kafa yine komplo teorilerine çalıştığı takdirde, böylesine áleni ve resmi bir "taraftarlık"ın aslında, Birleşik Amerika’nın İran’a karşı Türkiye’yi de yanına çekebilmek için Ankara’nın "ağzına sürdüğü bir parmak bal" olduğu dahi iddia edilebilir.

Bu son nokta bile dahil hepsine amenná diyeyim ama, sonuçta ne değişir ki?

Hiçbir şey değişmez!

* * *

DEĞİŞMEZ, çünkü George W. Bush’un İran odaklı bir ABD - AB zirvesinde ve biraz "kel aláka" bir kontekste, "Biz Türkiye’nin size üye olması gerektiğine yürekten inanıyoruz" diye vurgulama yapması, "láf olsun" kábilinden bir tekrar değildir!

Zaten de Amerikan diplomasisi sanıldığı kadar ebleh değildir!

Bush’un "Ankara avukatlığı"na Topluluk tarafının "baskıcılığınız tepki yaratıyor" diye cevap vereceğini bile bile, o diplomasi yine de Başkanı’na o "avukatlık"ı yaptırmıştır.

Zira, zaman ve mekán göz önüne alınırsa, yukarıdaki "çıkış" Yeni Dünya’nın kendi s-t-r-a-t-e-j-i-k bir angajmanını Yaşlı Kıta’ya bir defa daha hatırlatmasına tekabül ediyor.

* * *

O
angajman ki, adı üzerinde "stratejik", yani uzun vadeli bir eksende belirlenmiştir.

Derin bakmak zorunda olan bir "ultra süper - güç"ün pergelinde çizilmiştir.

Eğrisi-doğrusu; eksiği-yanlışı; rizikosu-yedeği milimetrik biçimde hesaplanmıştır.

Ve, Kasım seçimleri ertesinde Beyaz Saray’ın yeni kiracısı ister Demokrat Barrack Obama, ister Cumhuriyetçi John Mc Cain olsun, "esas itibariyle" de değişmeyecektir.

Bunların daha nüanslı politika izlemesi ihtimali, Bush’un "Türkiye’nin AB üyeliğine yürekten inanıyoruz" diye ifade ettiği o "yürekten inanç" stratejisini geçersiz kılmaz.

Kabul de, Washington’un daha çok yaşayacağı bu Ankara "aşkı" Brüksel’i etkiler mi?

* * *

EVET, etkiler! Etkileyecektir! Tersini düşünmek abestir!

Çelişkelere rağmen Atlantik’in iki yakası sanıldığından çok daha birbirine yakındır.

Yaşlı Kıta’nın Yeni Dünya’ya ve Amerika’nın da Avrupa’ya olan ihtiyacı karşılıklıdır.

Ancak, Türkiye’yi duyuracak "Amerikan borusu"nun AB’de gerçekten "ötebilmesi" için Bush’un ikinci cümlede üstü kapalı bir "demokratik reformlar"la geçiştirdiği deyimin kesin bir "demokratik ülke"ye dönüşmesi gerekmektedir ki, bütün bam teli de buradadır!
Yazarın Tüm Yazıları