Bunlar güzel hareketler!

GEÇEN hafta bugün yayımlanan yazım “İyimserlikler Rüzgârı” başlığını taşıyordu.

Haberin Devamı

Referandumdaki “evet”lerin ciddi üstünlüğünden sonra siyasi atmosferin aniden yumuşadığını ve dolayısıyla da toplumsal kutuplaşmanın gevşediğini kaydetmiştim. Artı, 12 Eylül halkoylamasının gelecekte bir “demokratikleşme ve sivilleşme virajı” olarak mutlaka Türkiye yakın tarihine altın harflerle yazılacağını tekrarlamıştım.

ÖTE yandan, pazar günkü “Radikal” de benim hafta başındaki iyimserliğimi pekiştiren bir doğrultuda “Güzel Hareketler Bunlar” manşetini kullandı. Bana sorarsanız da, yazı dilinde hiç hoşlanmadığım devrik cümle istisna, yukarıdaki ünlem kamuoyunun hissiyatını en iyi biçimde dile getiren formüle tekabül etti.
Cumhurbaşkanı Gül’ün TBMM’deki açılış konuşmasından yola çıkan gazete bu üç kelimeyle, bir gün önce attığı “Demokrasi Manifestosu” manşetinin devamını getirmiş oldu. Nitekim spot, haber ve yorumlarda da hem iktidarın, hem muhalefetin yarattığı umut yansıtılıyordu. Bunlara bir de kısmen olumlu mecraya giren Kürt sorununu eklemek gerekiyor.
Zaten de fanatik AKP düşmanları hariç hemen tüm medya aynı doğrultuda yayın yaptı. Her halükarda şu kesin, 12 Eylül akşamından itibaren Türkiye’de tansiyon düştü ve sözünü etmiş olduğum “iyimserlikler rüzgarı” ülke sathında hakim duruma geçti. Daldan dala atlamak olacak ama şimdi size başka bir iyimser rüzgâr daha estireceğim.

Haberin Devamı

SONBAHAR kapıya dayandı ya, refakatçim kendisine mevsimlik iskarpin alacakmış. Cumartesi alargalığıyla öğle saatlerine doğru Tünel’de kahve içtikten sonra şu dükkân senin, bu tezgâh benim salına salına Galatasaray’a vardık. Biraz da geçtik. Ve tam Atlas Sineması’nın önüne geldik ki, muazzam bir kuyrukla karşılaştık. Sonu gözükmüyor. Siz deyin Parmakkapı’ya, ben diyeyim Taksim’e kadar uzanıyor.
Sanırsınız ki, komünist Küba Havana’sında bir devlet mağazasına kıytırık mal ithal edilmiş de bütün şehir ahalisi hücuma geçmiş. Veya savaş kıtlığında fırından ekmek çıkacak. Oysa belli bunların hiçbiriyle ilgisi yok, zira hıncahınç kalabalığın kahir ekseriyetini yaş ortalaması yirmiyle yirmibeş arasında değişen cıvıl cıvıl bir gençlik oluşturuyor.

Haberin Devamı

REFAKATÇİM tam karşıdaki bilmem kaçıncı dükkâna girdiğinde artık canıma tak dediği için ben dışarıda kaldım. Alabanda ederek de kuyruktakilerle konuşmaya başladım. Meğersem, ayın dördünde başlayacak olan “Filmekimi” festivaline bilet almak için oradaymışlar. Kimisi sabah altıdan beri bekliyormuş. Kimisi münavebeyle nöbet tutuyormuş. Bir heyecan, bir heyecan, yer bulabilmek arzusuyla kimse kuyruğa beddua okumuyor.

İMDİ, böyle bir ülkenin ve toplumun üzerinde “kötümserlikler rüzgarı” esebilir mi? Ağzımdan yel alsın, bu tür bir yelden söz etmek felaket tellallığı olmaz mı? Düşünün ki son tahlilde orta halli, hatta belki daha alt düzeyde ve pırıl pırıl bir gençlik film festivalinde yer bulabilmek azmiyle sabahın köründe kuyruğa girmektedir.
Ve de her halde ezici çoğunluk sinema akademilerinde öğrenci değildir! Fakat dünyayla bütünleşmenin, hayatı yakalamanın, evrensel kültürle yoğrulmanın cazibesi öylesine şehvetlidir, şu kadar saat ayakta beklemek artık bir hiçtir! Dolayısıyla Atlas Sineması önünde harikulâde bir “iyimserlikler rüzgarı” hüküm sürmektedir ve söz konusu rüzgar Ankara siyasetini de “Radikal”in manşetinde estirmektedir. Devrik cümleyi değiştirerek söyleyeceğim, “Bunlar Güzel Hareketler”! Çünkü İstanbul’da festival için kuyruğa girmek de, tıpkı başkentte politika için uzlaşmacılık yapmak gibi sonsuz dinamik, sonsuz somut ve sonsuz müjdeli hareketlerdir.  

Yazarın Tüm Yazıları