Bul karayı!

‘‘DÖRT kelleden hangisi gerçek’’?

Be birader, Majesteleri İmparatorluğu devletinin ve dünya finans aleminin en kerli ferli gazetesi misin; yoksa enayi tavlamak için Yüksekkaldırım'dan Alageyik'e sapan köşede ‘‘bul karayı al parayı, oyalanmayalım beyler’’ çığırtkanlığı yapan Tophane üçkağıtçısı mı ?

Hani şanı ve şöhreti dillere destan‘‘Financial Times’’ var ya, işte onu kastediyorum.

Evet aynen böyle, çünkü cumartesi günkü İngiliz ceride birinci sayfaya tam dört tane Saddam çehresi koymuştu. Fotoğrafların üzerinde de ‘‘doğrusu kim’’ diye soruyordu.

Çünkü, Alaman patoloji uzmanları ince eleyip sık dokumuşlar ve Bağdatlı Harami'nin kendisine tıpatıp benzeyen üç ayrı şahsı ‘‘sozi’’ olarak kullandığını saptamışlar.

Zaten klişeler pertavsızla incelendiğinde, detaylar gerçekten de farkediliyor.

Birinde gerdan daha ince, diğerinde bıyık daha gür, ötekinde hat daha genç falan filan.

Yani sizin anlayacağınız, Iraklı zorba istediği kadar efelik taslasın, suikasta uğrarım korkusuyla yürek korku boku Selanik attığından, Dicle köprüsünü otomobille kateder veya zafer tribününde resmi geçit seyreder numarası yaparken, aslında başkalarını kullanıyormuş.

Eh, kerata haklı... ‘‘W’’ rumuzlu Bush'un yolladığı gizli ajandan Halepçe kıyamında sülalesi katledilmiş Kürt intikamcıya, despota garez bağlamış öyle çok insan var ki, kelleyi koltuğa aldığı gibi çeker piştovu ve dan - dan - dan, kazık gövdeyi delil deşik ediverir.

Dolayısıyla, Tıkriti katil işi sağlama almak için ‘‘keklik’’ yerine ‘‘sozi’’leri oturtuyor.

* * *

LUGATLERİ de taradım, Fransızcada ‘‘sozi’’, İngilizcede ‘‘dabl’’ denilen ve birisine sonsuz benzeyen ‘‘tıpkıbasım’’ bir şahsı tanımlayan bu sözcüğün Türkçede tam karşılığı yok.

Emin değilim ama, çünkü belki de bizim devlet kültürümüzde böyle bir şey yok.

Örneğin, eğer var olsaydı, Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar Kalesi önünde Hakk'ın rahmetine kavuştuğunda, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa gerisin geri Pay-i Taht'a dönülene kadar Hünkar'ın ölümünü Yeniçeri'den saklamazdı.

Dönemin Avrupa'sında yapıldığı gibi beygire ‘‘sozi’’ bindirerek seferi devam ettirirdi.

Fakat, Liz Taylor veya Elvis Presley'e benzeyebilmek için kimliklerini yitiren ruh hastalarını saymazsak, yukarıdaki dönem ertesinde, açık toplumun demokratikleşme süreciyle birlikte Batı'da da senyörlerin, prenslerin, kralların ‘‘sozi’’ kullanmak devri çoktan kapandı.

Totaliter rejimler, bilhassa da komünist totaliter rejimler hariç!

* * *

ÖRNEĞİN hem Lenin'in, hem de zaten öldürülmek korkusundan her gece ayrı bir yerde ve ayrı bir yatakta da yatan Stalin'in meçhul sayıda çok ‘‘sozi’’leri vardı.

Öyle ki, eğer sima benzerliği pek belirginse, gizli polis toplama kaplarına tıkılmış bir şahsı dahi alelacele oradan çıkartır ve ilk estetik ameliyatlar, Bolşoy Tiyatrosu'nun makyaj uzmanları derken, adamcağızı hemen iki ‘‘yoldaş’’tan birisinin tıpkıbasım yapıverirlerdi.

Keçi sakal darbeci sözüm ona ‘‘Çelik Dinamo’’ fabrikasında proletaryayla kaynaşıyor ya da posbıyık Gürcü göstermeliğine ‘‘Öncü Köylü Kolhozu’’nda ırgatlarla film çektirtiyor.

Yok canım, aslında kızıl temennahı oradan buradan devşirilmiş bir ‘‘sozi’’cik çakıyor.

Bu, Çin Mao Zedung'undan Doğu Alman Walter Ulbricht'ine kadar da gerçerliydi.

Saddam türü küçük ve orta boy diktatörlerin ‘‘tıpkıbasım’’ları ise saymakla bitmez.

* * *

PEKİ, ‘‘sozi’’ye ihtiyaç neden? Niçin bu ödleklik? Paniğin kökeni ne?

Zira, Bağdatlı Harami veya başkası, tüm despotlar aynaya yansıyan suretlerinden öyle çok korkarlar ki, cesaretleri kendilerini başkasının aynasında teşhir etmekten öteye geçemez.

Ve, ‘‘haydi beyler oyalanmayalım, bul karayı al parayı; bul Saddam'ı al babayı.’’
Yazarın Tüm Yazıları