Bugün 24 Nisan!

DİKKAT etttiyseniz, önemli bir kesim Ermeni yurttaşın vefat ilânlarında aile efradının isimlerinden sonra ve merhumun adı altında şu tür parantezlere de rastlanır:

“Kemahlı”; “Bilecikli”; “Yozgatlı”; veya ne bileyim ben, “İznikli”!

Peki, bugün Kemah’ta, Bilecik’te, Yozgat’ta, İznik’te kaç Ermeni var?
Sayıları bir elin parmaklarını geçer mi? Ötesi, acaba tek bir tane dahi mevcut mudur?
Zaten şimdi kâğıdı kalemi alalım ve şöyle kısacık bir bakkal hesabı yapalım.

O kadar yoktu ama her şey “resmi tez”e uysun diye genel nüfusu kasten abartalım ve 1915 yılı başında şimdiki Türkiye sathı üzerinde onbeş milyon insanın yaşadığını varsayalım.
Ve yine kasten Ermeni ahaliyi de en aza indirgeyelim. Bir milyon olarak kabullenelim.
Bu takdirde, mevcut sayımız beş misline çıktığına göre o Ermenilerin de aynı oranda artması ve beş milyona ulaşması gerekirdi.
Fakat tekrar kulp takalım ve hem daha az çocuk yaptıklarını, hem de bir kısmının ülkeden ayrıldığını düşünerek yukarıdaki sayıyı dahi ikiye bölelim. İki buçuk milyon eder!
İşte, aynı “resmi tez” açısından bile genelde sonsuz “cömert”, Ermeniler açısından ise sonsuz “cimri” olan bu hesap demografik bir olgudur ve de asla ve asla lamı cimi yoktur!

OYSA şu an bütün Türkiye sathında T.C. yurttaşı kaç Ermeni yaşıyor?
Bu sayı atmış bin, hadi en kabadayısı seksen bindir!
O halde insaf, beş milyon nire; olmadı yarısı iki buçuk milyon nire, seksen bin nire?
Peki, gerisi nerede? Buharlaşıp havaya mı uçtular? Atom çekirdeğine mi dönüştüler?
Geçtim İstanbul’u, Anadolu’nun dört bir yanında adı bugün dahi hayırla anılan “Artin Usta”lar, “Mıgırdıç Ağa”lar, “Dikran Efendi”ler niçin aniden hak ile yeksana kavuştular?
Aşkı uğruna “Bahçelerde mor meni / Verem ettin sen beni / Ya sen İslam ol Ahçik / Ya ben olam Ermeni” diye türkü yaktığımız o “Ahçik”ler nasıl bir çırpıda kayboldular?
“Resmi tez”e inansak ve Ermenilerin diasporaya gittiğini varsaysak bile dünyanın hiç bir yerinde hiç kimse öz be öz yurdunu gönül rızasıyla ve bu denli kitlesel biçimde terk etmez.
Dolayısıyla bütün bunların mantıki bir açıklaması, bir sebebi, bir nedeni olmalı!
Ve o açıklama, o sebep, o neden, bugün acılarının 95. yıldönümünü idrak ettiğimiz ve başta Tâlât olmak üzere İttihatçı avenenin 24 Nisan 1915’de başlattığı Tehcir’e odaklanıyor

EVET, bugün 24 Nisan 1915’in 95. acılar yıldönümünü idrak ediyoruz!
Hayır, Ermeni olarak değil! Hayır, “günah çıkartan” (!) Türk olarak da değil!
Sadece ve sadece i-n-s-a-n olarak idrak ediyoruz!
Her dinden, her milletten ve her meshepten insanlar olarak bugün “Büyük Felâket”in acılarını paylaşıyoruz ki, zaten de birazcık v-i-c-d-a-n sahibiysek paylaşmakla yükümlüyüz.
Zira hukuken soykırımmış veya değilmiş; zorunlu sürgünmüş ya da gönüllü göçmüş; tek taraflı katliammış yahut karşılık mukateleymiş, bunların hiçbiri olguyu değiştirmiyor.
İster birinci, ister ikinci şıkka inanalım, inkâr edilemez gerçek peşimizi bırakmıyor.
O da, en cimri hesaba göre dahi beş milyonla iki buçuk milyon arası Ermeni yurttaş olması gerekirken, şimdi taş çatlasa seksen bin Hay kökenli vatandaşımızın kaldığıdır!
Ne gerisi buharlaştı, ne de “Kemahlı”, “İznikli”, “Yozgatlı” vefat ilânları uyduruldu.
Dolayısıyla, bugün yalnız ve yalnız i-n-s-a-n sıfatıyla, 24 Nisan 1915 “Felâket”ini öyle “günahkâr suçlu” olarak falan değil, “vicdani sorumlu” olarak hatırlayacağız!
Hatırlayacağız, zira o sorumluluğu üstlenmeye öncülük eden i-n-s-a-n-l-a-r-ı-n yaptığı çağrıdaki ifadeyle, bu “acı BİZİM acımız”dır ve de “bu yas BİZİM yasımız”dır!
Bugün 24 Nisan, vicdanla doluyor insan!
Yazarın Tüm Yazıları