Şu evrim işindeki reddiye teorisini işittiğim an, cinlerim başıma toplanıyor. Çünkü, söz konusu teoriyi benimseyenler insanın maymundan inmiş olduğu tezini gık çıkartmadan kabulleniyor.
Ancak, geçen hafta sözünü ettiğim ilk dikilek insandan şimdiki ákil insana geçişin Afrika’da gerçekleştiğini asla kabullenmiyorlar. Hazretlere göre, farklı maymunlar dünyanın farklı mekán ve zamanlarında ayaklarının üzerlerinde doğrulanmış, farklı kavimler, farklı ırklar ve farklı soylar yaratmışlar. Elinin körü!
Tamam, maymundan indiğimiz fikrini kabullenmenin zorluğunu ben de biliyorum. Ne yani, bundan bilmem kaç yüz bin yıl önce ağaçta cirit attığımız ve dalda sallandığımızı tahayyül etmek kolay iş mi? Tabii ki değil!
Dolayısıyla, Darwin’in "Evrim Teorisi"ndeki gerçeği görsek de; bilimsel bulguların bu savı doğruladığını fark etsek de; anatomik benzerlikten hücre formülüne, iki cins arasındaki yakınlığın göz çıkarttığını sezinlesek de, eh, son tahlilde kendine "üstünlük" (!) vehmeden insan kategorisine giriyoruz. Böyle bir "aşağılanmayı" (!) benliğimize yediremiyoruz.
Nitekim, káh din mitolojilerindeki Adem ve Havva’ları üretiyoruz; káh da "Adnan Hocacı" fasilesinin yaptığı gibi, "yaradılış" teorileri uydurmaya kalkıyoruz.
Bir dereceye kadar hepsine ámenna, çünkü o insanlığımız zaten "nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz" sorusuna farklı cevaplar arıyor olmaktan kaynaklanıyor. Fakaaat?
Fakatı şu ki, bir de başka bir "reddiye teorisi"nin olduğunu biliyor musunuz?
İşte onu işittiğim an, cinlerim başıma toplanıyor. "Yaradılışçılar"ı tercih ederim.
Çünkü, söz konusu teoriyi benimseyenler insanın maymundan inmiş olduğu tezini gık çıkartmadan kabulleniyor. Ağaçtan yere basmış olduğumuz savına hiç itiraz etmiyorlar.
Daha ötesi, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında pek bir moda olan ve nihayetinde Nazizm’e varan "sosyal Darwinizm" fasa fisosuna yakın duruyorlar.
Ancak, yukarıdaki dönüşümün, yani geçen hafta sözünü ettiğim ilk "dikilek insan"dan şimdiki "ákil insan"a geçişin Afrika’da gerçekleştiğini asla kabullenmiyorlar. Hazretlere göre, hepimizin Kara Kıta’dan yeryüzüne dağıldığı gerçeği doğru değilmiş.
Hayır efendim, farklı maymunlar dünyanın farklı mekán ve zamanlarında ayaklarının üzerlerinde doğrulanmışlar ki, farklı kavimler, farklı ırklar ve farklı soylar yaratmışlar. Elinin körü!
AFRİKA KÖKENİ
Evet elinin körü, çünkü tabii ki buradaki bit yeniğini derhal sezinlemişsinizdir.
Zira onların bütün meselesi, zenciden, yani "aşağı ırk"tan, yani aslında "yamyam"dan iniyor olmuş olmaktan kaynaklanıyor.
İşte bunu kendilerine "yediremiyorlar"!
Şempanzeye, gorile, orangutana falan eyvallah da, iş Habeşi’ye gelince, ı-ıhhhh!
Oysa, bugüne kadar elde edilmiş bütün bulgular ve kazılardan çıkmış bütün kemikler "Afrika kökeni"ni tartışılmaz biçimde doğruluyor. Zaten teorisi de son derece mantıkiyet arz ediyor.
İklim değişikliğinden ötürü o yukarıdaki Habeşistan civarlarında orman gerilemiştir.
Dolayısıyla da, "savan" denilen yüksek otların ötesindeki tehlikeyi fark etmek için maymun iki ayağı üzerinde doğrulmak zorunda kalmıştır. Giderek de, bilûmum organları bu yeni duruma uyum sağlamıştır. Ve de nihayetinde, Süveyş müveyş derken, yavaştan yavaşa bütün aleme yayılmıştır.
Zaten, "Evrim Teorisi"nde insana hiç değinmemiş olsa dahi, Charles Darwin de aynı zoolojik türlerin ancak aynı botanik ortamlarda gelişebildiğini "a" artı "b" zikreder.
Ama yoook, yukarıdaki reddiyecilere göre, Allah yazdıysa bozsun!
SARI MEDENİYET
Öyle, çünkü sapsarı ve "ári" bir Cermen soylunun atalarının, kapkara ve "goril suratlı" (!) bir zenciye uzanması nasıl gerçek olabilir?
Bu takdirde, "üstün insan" teorisini istediğiniz kadar çekiştirin, nihayetinde fos çıkar.
Yahut, miniminnacık ve çıtı pıtı bir Çinli hanımın, bir budu yerde, diğer budu havada ve torpil memeli bir Afrikalı kadından indiği fikri nasıl benimsenebilir?
Böyle bir durumda, "Orta İmparatorluk" kültürünün Han kökenli olmayan diğer bütün halkları "barbar" (!) diye tanımlaması da şapa oturur. Dolayısıyla, asla mümkün değildir!
İnsanın maymundan indiğine evet de, o insanın "yamyam"dan indiğine hayır!
Nitekim, Avrupa’nın kıytırık bir köşesinde veya Asya’nın ırak bir mıntıkasında iki eski insan kemiği mi bulundu, hem "beyaz adam" hem de "sarı medeniyet" teorisyenleri bunun üzerine mal bulmuş Mağribi gibi atlayıveriyor.
"Gördünüz mü, biz başka maymundan iniyoruz" diye etrafı yaygara veriyorlar.
Ve tabii her seferinde, karbon ölçeğiyle yaş saptaması ve pergel açısıyla kafatası ölçümü derken, kılı kırk yaran incelemelerden sonra, oralarda bulunan kemik ve iskeletlerin Afrika’da elde edilenlere kıyasla, "çiçeği burnunda bir genç" olduğu anlaşılıyor. İnsanın Kara Kıta’dan dünyaya yayıldığı tekrar tekrar doğrulanıyor.
Dolayısıyla da, "Bizim aslımız Cava veya İberya maymunudur ama asla Afrika insanı değildir" patırtısı kopartanların ümidi bir başka bahara, bir başka kazıya kalıyor.
O insanlar ne garip! Ne muazzam ve ne aşılmaz önyargılarla varlık sürdürüyorlar!
Düşünün ki, farklı cins bir canlıdan geldiklerini metazori kabullenseler dahi, "aşağı" addettikleri aynı cins bir canlıyla hısım oldukları fikri bile onları çileden çıkarmaya yetiyor.
Kıllı hayvandan inmeye razılar, yeter ki kara derili insandan olmasın!
Zaten herhalde de bu garipliğimizden ve bu anlaşılmazlığımızdan dolayıdır ki, ağaçta paşa paşa yaşarken, çayırda iki yamuk ayağımızın üzerine dikilmek gafletine düştük.