İLK bakışta, Mumbai’de, yani bildiğimiz adıyla Bombay’da gerçekleştirilen terörist kaosun arkasında Pakistan parmağı aramamak gerekir.
Yakalanan tedhişçilerden bazılarının bu devlet pasaportu taşıması ve saldırganların da muhtemelen söz konusu ülkede eğitilmiş olması, yukarıdaki varsayımı değiştirmez.
Tabii bunu saptarken İslamabad gizli servilerini unutmuyorum ki, tekrar geleceğim.
***
YUKARIDA, "ilk bakışta" diye vurgulayarak Pakistan parmağı aramamak gerekir dedim ama, aslında Bursa’daki sağır sultan bile biliyor ki bu ülke, düşman kardeşi Hindistan’ı istikrarsızlaştırmak için geçmişte pek çok terör eylemini organize ve finanse etti.
Ancak, bunların hepsinin ortak noktası daima, iki devletin kuruluşundan beri hálá paylaşılamamış olan Keşmir sorununda odaklaşıyordu.
Oysa, "Hindistan’ı seviyoruz ama Müslümanlara yapılan baskıyı kabullenmiyoruz" açıklamasını yapan ve üstelik, coğrafi Hint platosuna atfen kendilerini "Dekkan Mücahitleri" diye vaftiz eden tedhişçilerr, tábir caizse, "yerlilik kokuyorlar".
Başka bir deyişle, son eylem, fanatik Hindularınn 2002 yılında gerçekleştirdiği ve üç bine yakın Müslümanı vahşice öldürdüğü Guacerat katliamına tepki olarak, İslami inançtan Hintliler arasında da başgösteren şiddet eğilimlerinin bir uzantısı olarak şekilleniyor.
Dolayısıyla da, Bombay saldırısı daha ziyade, Yeni Delhi’nin önceleri fazla ciddiye almadığı ve tekrar Pakistan’a yüklediği ilk "intikam hareketleri"nden sonra, yine tábir caizse, bu intikamcılığın "taçlandırıldığı" (!) bir zirveye benziyor.
***
ÖTE yandan, teröristlerin çok genç olması ve beyinlerinin bildik biçimde yıkandığının anlaşılması, yoksulluk ve bağnazlık ekseninde ve "desperados" denilen türden "umutsuzluk insanları" devşiren klasik "İslami terörizm" varsayımını daha da çok güçlendiriyor.
Yani, "El Kaide" veya başkası, fokurdayan bir nebula durumundaki bu "sivil terörizm" ön plana çıktığına göre, "resmi" bir Pakistan "parmağı" tezi giderek uzaklaşıyor.
Hele hele, saldırı günü bu ülke Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kûreşi’nin Yeni Delhi ’ye gittiği ve Hintli meslektaşıyla iki devlet arasındaki ilişkilerin yumuşatılması için temaslara başladığı düşünülürse, İslamabad’ın iplerini çektiği iddiası gerçekten havada kalıyor.
Ancaaak!
***
ANCAĞI şu ki, yukarıda belirttiğim gibi, devlet içinde devlet niteliği taşıyan ve rakip fraksiyonlardan oluşan Paki gizli servisleri İSİ’nin siyasi kolu geçen Pazar günü lağvedildi.
Pakistan’da demokrasinin nispi pekişmesinden sonra, bu karar hanidir bekleniyordu.
Fakat o İSİ’nin güçünden ötürü de şimdiye kadar ertelenmek zorunda kalınmıştı.
Dolayısıyla, aynı servis kanatlarından birisinin, hükümeti zora düşürmek ve Hindistan’la normalleşmeyi baltalamak için, tam Kûreşi’nin Delhi ziyareti öncesinde, hazır beklettiği Bombay teröristlerini aktive ettiğini düşünmek, tamamen dışlanacak bir varsayım değildir.
Üstelik, henüz ihtiyat payını saklı tutmak gerekiyorsa da, Pakistan yapımı silahlarla donanmış olduğu açıklanan tedhişçilerin bir de Karaçi’den gemiyle yola çıktıklarını "itiraf" etmeleri, işin içinde İSİ parmağının bulunabileceği hipotezini biraz daha gerçekçi kılıyor.
Ama tabii, "Batı Müslüman soykırımına hazırlanıyor" provakörlüğü az geldi, dün de gaipten aldığı yeni haberle "Yeni Şafak"ta, "saldırıların arkasında dolaylı da olsa ABD, İngiliz ve İsrail istihbaratının elini hissetmemek mümkün mü" diye teşhisi koyuveren o "zehir hafiye" komplo teorisyeni değilsek, gerçeğin aydınlanması için zamanı bekleyeceğiz.
Ve heyhat, bu zaman içinde de aynı tür provokatörler aynı cins komplo teorileriyle, Türkiye’den Hindistan’a, yeni "Dekkan Mücahitleri"nin beynini yıkamayı sürdürecekler.