"ULUSALCI" kesim TSK - muhalefet polemiğini "şu tatsızlık bitsin" diyerek, renk vermez havada izlemeye çalışıyor. Bakmayın, zahiridir! Aslında, iki gözü iki çeşme ağlıyor.
Eh, güvendiği dağlara yine kar yağdı. Yine yanlış ata oynadı ve yine maniáya tosladı.
Çünkü, daha 22 Temmuz seçimlerinden çok önce elindeki bütün sermayeyi, CHP - MHP eksenli ve ordu destekli bir statükonun korunacağı betonarme "blokhaus"a yatırmıştı.
Oysa, aynı partilerde aynı ordu arasında gerçekleşen son polemik ispatladı ki, "blokhaus" ne kelime, söz konusu statüko ancak derme çatma bir kulübeye sığınabilir.
* * *
ÖYLE, zira ilkin, aynı "ulusalcı" cihet en önce MHP konusunda baltayı taşa vurdu.
Çünkü, "milliyetçi - ülkücü" hareketi incelemiş olanlar bilirler ki, ne o milliyetçilik "ulusalcılık"a, ne de o ülkücülük "kuvvacılık"a benzer. Bunlar apayrı şeylerdir.
MHP’nin kökeninde ve mayasında kısmen "Türk - İslam sentezi" esintileri vardır.
Her halükárda da, laikçilikle asla ilgisi olmayan bir "muhafazakár rüzgar" vardır.
Artı, çoğu zaman kullandığı şoven belágate rağmen, o muhafazakár harcın zorunlu kıldığı bir "kitle çizgisi", yani "sivil öz", bu partinin bir "TSK uzantısı" olmasını engeller.
Kaldı ki, aynı "milliyetçi - ülkücü" hareketin kendi kolektif hazıfasında da, örneğin bir Rıza Müftüoğlu’nun Mamak işkencelerini teşhir ettiği "Copların Askerleri" mevcuttur.
MHP’nin Kürt ve Kıbrıs konularında TSK tezlerine yakın durması da özü değiştirmez.
Dolayısıyla, sosyoloji bilmedikleri için söz konusu kurumu CHP’den sonra statükonun "ikinci gücü" ve ordunun "yedek kuvveti" sanan "ulusalcılar" daha en baştan çuvalladılar.
* * *
"STATÜKO zaptiyeliği"ne MHP’den çok daha yakın olan CHP ise yamalı bohçadır.
Bünyesinde tabii ki "ulusalcı - kuvvacı" kafadarlar da barındırmaktadır.
Fakirin ekmeği umut, bunlar aynen eski Güven Partisi’nde olduğu gibi, "aman darbe gerçekleşse de ona kadro ve ’akıldáne’ olarak gitsek" diye hazırolda beklemektedirler.
Fakat, CHP’yi sırf onlara indirgemek ve mutlaka TSK’yle özdeşleştirmek de yanlıştır.
Çünkü aynı CHP, tek kaygısı laiklik olan ama bunun dışında, sivilliğe, evrenselliğe, háttá küreselliğe yakın duran meshebi kitleleri ve köklü şehirlileri de kapsamaktadır.
Onların bu partiye olan eğilimi sırf hayat tarzı endişesinden kaynaklanmaktadır.
Yani, koyunun olmadığı yerde keçiye mecburen Abdurrahman Çelebi demektirler.
Dolayısıyla, "nöbetçiler"i hariç, CHP her şeye rağmen bir "ordu partisi" değildir.
Son iki müdaheyi onaylaması ise tamamen "siyasi oportünizm"den kaynaklanmıştır.
Nitekim, ok bu defa kendisine yöneldiğinde, aniden "anti-militarist" (!) kesilmiştir.
* * *
ÖTE yandan, doğru, o ordu AKP’ye uzaktır. Fakat, MHP ve CHP’ye de yakın değildir.
TSK bir tek TSK’ye yakındır! Bir tek kendine sıcaktır! Nokta!
Çünkü, daha ilk andan itibaren "sivil"e; bilhassa da, kim olursa olsun "siyasetçi"ye ihtiyatla bakmak ekseninde yetişen TSK mensupları aynı zamanda, Genel Kurmay Başkanı’nın polemiğiyle tekrar ortaya çıktığı gibi, bariz bir "mesleki lonca" ruhiyatı yansıtmaktadır.
Yani, halefini kendisi atamak ve bütçesini otomatik onaylatmak hakkına sahip yegáne kurum olan o TSK, ayrıcalıklı "asker ocağı"nın dokunulmazlığı ideolojisini taşımaktadır.
Zaten de, siyasi hayata defalarca müdahil olması bir yana, yine Genel Kurmay Başkanı ’nın polemiğinde görüldüğü gibi, ordu, demokrasi ilke ve adáplarıyla asla bağdaşmayacak şekilde, "politikacıları haşlamak" (!)hak ve seláhiyetini kendisinde bulabilmektedir.
Bütün bunlar ise yine tek bir gerçeği tekrar ispatlamaktadır.
Bırakın betonarmeyi, "ulusalcı" kafadarların "TSK + CHP + MHP" taşıma suyuyla inşaya kalkıştığı o "statüko blokhaus"u deniz kumundandır ve de işte, ilk püfle yıkılmıştır.