Bizim Akdeniz kıyısı

BARCELONA
ORTAÇAĞ Endülüs Emevileri Barcelona’yı hiçbir zaman tam fethedememişti.

Pırıltılı İslam uygarlığı Katalonya şehrine şöyle bir teğet geçti ama, esas yakamozunu İberya Yarımadası’nın daha batısında ve daha güneyinde saçtı.

Nitekim, Gırnata’dan Granada, Kurtuba’dan Kordoba, İşbiliye’den Sevilla, pek çok İspanyol kenti Arabi kökenli ad taşır, fakat Barcelona’nın İbn Rüşd lisanında karşılığı yoktur.

Yani, Kuzey Akdeniz limanı tüm tarih boyunda Latin Hıristiyan periferide kalmıştır.

* * *

BUNDAN dolayı bir ‘küslüğün’ devreye girdiğini iddia etmiyorum ama işte yine de, Filistin lideri Mahmut Abbas’ı hariç tutarsak, dün Barcelona’da noktalanan ve denize kıyı tüm ülkeleri buluşturan ‘Avro - Akdeniz Zirvesi’ne tek bir Arap önder katılmadı.

Dışişleri bakanları falan, hepsi daha ‘alt seviyede’ bayrak çektirtmeyi yeğlediler.

Oysa, tüm AB ve Balkan ülkelerinin yöneticileri en üst düzeyde ‘boy gösterdiler’.

Zira Yaşlı Kıta, Akdeniz’i kucaklayacak böylesine ‘şaşaalı’ bir toplantıya sembolik açıdan sonsuz önem atfediyordu. Katalunya Özerk Yönetimi ise haniyse zil takıp oynuyordu.

Eh, Avrupa’nın stratejik hedefi şu ki, bir yandan, Müslümanları ve Hıristiyanları buluşturan bir forumla ‘uygarlıklar çatışması’na karşı simgesel tavır sergileyecek; diğer yandan da, Ortadoğu sorunu dahil, Atlantik’in karşı yakasındaki ABD’ye, zaten ‘mare nostrum’ saydığı Akdeniz’de kendi ‘borusunun öttüğü’ sinyalini verecek.

* * *

OLMADI. Binbir dereden su getirip tersini öne sürmeye çalışmak, gerçeği yansıtmaz.

Nüansların bile kavga döğüş şekillendirildiği ortak bildirideki cafcaflı láflara rağmen, on yıl önce başlamış olan ‘Barcelona Süreci’ndeki ilk ve belki de son zirve fiyaskoyla bitti.

Peki, yukarıdaki Abbas hariç, Başbakan Erdoğan’ın Katalunya’daki varlığıyla en üst seviyede temsil edilen yegáne İslami aidiyet ülkesi Türkiye için durum nedir?

İyidir iyidir, gayet iyidir!

* * *

ÖYLEDİR, zira bazıları ‘iki arada, bir derede’ diye hayıflansa bile, aslında bin şükür, ülkemiz hem coğrafi, hem de beşeri olarak Akdeniz’in ‘kuzey ciheti’nde yer alıyor.

Yani láf aramızda, liderlerini Barcelona’ya gönderen ‘ayrıcalıklı taraf’ta saf tutuyor.

Mısır’ın Mübarek’i, Fas’ın Hasan’ı, İsrail’in Şaron’u falan şu veya bu gerekçeyle; fakat tabii ki esas itibariyle ‘Kuzey Akdeniz eksenli ütopya’da aktör olmadıkları ve olmak perspektifleri bulunmadığı için Katalan kentine ‘teşrif buyurmadılar’ ama, Türk Erdoğan, bir İngiliz Blair, bir Fransız Chirac, yahut bir Alman Merkel gibi ülkesini zirvede temsil etti.

İşte, eğer ‘Avro - Akdeniz’ doruk toplantısında illá bir ‘sembolizm’ aranacaksa, Ankara açısından en temel simgesellik buradadır!

* * *

NİTEKİM, dün o Katalunya’nın ünlü gazetesi ‘La Vanguardia’ya baktığımda, biri Erdoğan’ın İspanyol meslektaşı Zapatero’yla Mayorka’da gerçekletirdiği ‘Medeniyetler İttifakı’ buluşması; diğeri bölge yöneticisi Maragall’e yaptığı ziyaret; ötekisi ise yukarıdaki Merkel’le kurduğu ilk resmi temas olmak üzere üç büyük ayrı haber ‘gözümün içine girdi’.

Sırf bunlar dahi söylediklerimi ispatlamıyor mu?

Hele hele, yeni Federal Şansölye’nin ‘verilmiş söz senettir’ diyerek Berlin’in Ankara’ya AB sürecinde ‘çomak sokmayacağını’ vurgulaması, başka bir delil daha sunmuyor mu?

Evet evet, velev ki ‘Avro - Akdeniz’ zirvesi ‘mare nostrum’ denizinin iki yakasını harmanlamak açısından genel anlamda ‘fiyasko’ oluştursun, bizim için hiç de öyle olmadı.

Aksine, denizdeki ‘kuzey kıyı’ aidiyetimizi pekiştirdiği için, belki ‘zafer’ bile oldu.
Yazarın Tüm Yazıları