Biz ve 6. Mehmed

PERŞEMBE günü, basiretim bağlanıp 6. Mehmet yerine ha bre ‘4.’ diye zikretmek gafletine düştüğüm son Osmanlı hünkárı Vahideddin’in asla ‘hain’ olmadığını yazmıştım.

Ama aynı zamanda, ‘resmi tarih’in o sıfatın kullanmasını ‘normal’ diye niteledim.

Yukarıdaki ‘resmiyet’i artık mutlaka aşmak gerektiği ifadesiyle de noktayı koydum.

* * *

BU ortacılık hem İsa’ya, hem Musa’ya yaranmak oportünizminden kaynaklanmıyor.

Nispeten ‘ara yolcu’ bir tutum benimsiyorum, çünkü ‘tarih’; hele hele ‘devrim tarihi’ denilen canlı olgu tüm evrensel süreçte daima bir evrim katediyor. Zamanla oturuyor.

Zira, her radikal dönüşümün ‘geçmiş’i en önce ‘muzaffer’in ağzından anlatılır.

Sırf anlatmak da yetmez. Muzaffer kendi yorumu empoze eder ve onu ‘resmi’ kılar.

O an haklılık aranamaz. ‘Eski’yi silen ‘yeni’ meşruiyetini ancak böyle sağlayabilir.

İşte, aralarındaki özel, hattá mahrem ilişkiye rağmen Büyük Mustafa Kemal’in ‘Nutuk’ta 6. Mehmed’i ‘hain’ diye mahkûm etmesi de bu çerçeveye oturuyor.

Atatürk buna zorunluydu, aksi takdirde Cumhuriyet Devrimi’ni taçlandıramazdı.

* * *

NİTEKİM, modern zamanlarda ilk ‘resmi tarih’ yazımını başlatan ‘deprem’ de, o Cumhuriyet Devrimi’nin de fikri ve ideolojik rehberi olan Fransız Devrimi değil miydi?

Ve, bir süre sonra ‘kurucu mitoslar’lar sorgulanabildiği içindir ki, 14 Temmuz 1789 ’da ancak tek tük eşkiyaya zindan olan Bastille’den ‘mazlumların azadı’ efsanesi sönüverdi.

Kellesi giyotinde giden 16. Louis’in ise ilk meclisi toplayarak İhtilál’e öncülük ettiği ve Paris ‘resmi tarihi’nde söylenenin tersine, ‘kaba cahil bir despot’ olmadığı anlaşıldı.

Ancak, ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ şiarı ‘Devr-i Sabık’ yaratabilmek ve meşruluk sağlamak için o an o tarihi yazmak ve bunu bir süre dokunulmazlıkla donatmak zorundaydı.

İşte, Cumhuriyet Devrimi de aynı yolu izledi ve varlığını bu sayede pekiştirdi.

* * *

YİNE örnek aldığımız o Fransa’yla devam edersek de, Vahideddin tragedyasıyla, Nazi işgali sırasında Vichy hükümetini yöneten Mareşal Petain arasında paralellik saptarız.

Eski Verdun kahramanı o Mareşal Petain ki, Alman orduları önündeki 1940 hezimeti akebinde meşru Meclis tarafından göreve getirildi ve ‘varlığımı Fransa’ya adadım’dedi.

Londra merkezli de Gaulle direnişine rağmen de halktan çok büyük destek buldu.

Yanlış şahıslarla yanlış yöntemler uygulasa da, tıpkı 6. Mehmet gibi, Philippe Petain ’in yegáne ve yegáne amacını, ülkesini badire bile mümkün mertebe kollamak oluşturdu.

Vahideddin sadarete getirdiği ve işgalcilerden talimat alan Damat Ferit Paşa’nın benzeri bir Alman işbirlikçisi olan Pierre Laval’i başbakan saptadığından da, kurtuluş ertesi Charles de Gaulle tarafından ‘vatan haini’ ilán edildi. Yargılandı ve ölüme mahkûm edildi

Oysa, yeni cumhuriyet kuran aynı de Gaulle biliyordu ki, Petain’in de, San Remo sürgününde ölen son Osmanlı hükümdarı gibi, ‘hıyanet-i vataniye’yle hiçbir ilgisi yoktu.

* * *

GEÇMİŞTE zorunlu ama bugün aşılmış bir ‘resmi tarih’ tabusunu hala kıramıyoruz.

Naaşının bile zar zor nakledildiği Şam-ı Şerif’teki mütevazi kabrinde ‘Sultan Muhammed Vahideddin Hán-ı Sádis ruhuna fátiha. Veládeti 21 Şubat 1861 Vefatı 16 Mayıs 1926’ yazan otuz altıncı imparatorluk hünkárımızı yád elde bırakmayı sürdürüyoruz.

Fakat buna karşılık, sanki hayasız suçları Vahideddin’inkinden bin defa daha katmerli değilmiş gibi, o İmparatorluğu arsızca batıran; Tehcir cürmünü işleyen ve Alman denizaltısıyla kaçan İttihatçı elebaşıları Şişli’deki ‘anıt mezar’a taşımakta beis görmüyoruz. ‘T-a-r-i-h’ Şam’daki ve Şişli’deki mezarlara orta bir yerlerdeki ki, işte o da biziz !
Yazarın Tüm Yazıları