Paylaş
AŞAĞI tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık !.. ‘Arnavut meselesi’ni kastediyorum... Öyle tabii, çünkü Kosova savaşından bir yıl sonra Balkan fıçısının fitili bir nebze söndü falan derken, haydaa buyrun, işte şu sıra Makedonya tutuşuyor.
‘UÇK’ gerillaları şimdi de Üsküp başkentli cumhuriyette piştova sarıldılar. Orada burada zaptiye vuruyorlar ve gerilim fena halde artmakta...
İnsanın, ‘more, rahat mı batıyor ? Biraz tek durun be’ diyesi geliyor.
Ancak, Arnavutların yok yere tatava çıkarttığını söylemek de mümkün değil.
Herkes biliyor ki, Makedonya'da nüfusun üçte birini oluşturan İskender Bey torunları kağıt üzerindeki göstermelik haklara rağmen fiiliyatta Slav çoğunluk tarafından ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulmaktadır.
Lisanı tu kakadır, milletvekili mostralıktır, üniversitesi yasaktır...
Dolayısıyla, dediğim gibi, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık...
* * *
SORUNUN kökeni tabii ki çok daha derine uzanıyor ve ucu bize dokunuyor.
Kabul, mirasçısı olduğumuz büyük İmparatorluğun eli Balkan'ı paylaştığı diğer emperyal devlet Avusturya - Macaristan gibi ağır ve tokadı okkalıydı.
Fakat, son tahlilde çok etnisiteli bir yapı üzerine oturduğundan hem pederşahi bir hakkaniyet anlayışı vardı, hem de coğrafi bütünlüğü şimdi yaşanan türden ‘başağrı’larının çıkmasını engelliyordu.
‘Arnavut meselesi’ de bunun en somut örneklerinden birisini oluşturuyor...
Malum, 1911 Balkan Savaşı'na dek Arnavut ahalinin kümelenmiş olduğu bölge esas olarak Devlet-i Aliye-i Osmaniye'nin yekpare sınırları içerisindeydi.
Ne zaman ki milliyetçilik virüsü Güney Tuna havzasında galip geldi ve üstüne de Cihan Harbi kaosu bindi, lafta ‘halkların kendi kaderlerini tayin hakkı’ ve ‘Wilson prensipleri’ falan ama, gadre uğrayan Arnavutlar bu defa Tiran başkentli ülkeyle Sırbistan arasında bölüşüldüler.
Artık bir kesimi Kral Zogo hükümranlığı altındadır, neredeyse aynı sayıdaki Kosova ve Makedonya Arnavutu ise Belgrad'a bağımlı durumdadır...
Dolayısıyla, ‘çıbanbaşı’ ta o tarihten beri mevcuttu ve eğer Enver Hoca kendisini de Alman ve İtalyan işgalinden kurtarmış olan Bros Tito'yla 2. Savaş nihayetinde aniden bozuşmamış olsaydı, ikisinin daha önce vardığı anlaşmaya göre, eski ‘haksızlığa’ son verilecek ve Büyük Arnavutluk Yugoslavya Sosyalist Federasyonu bünyesinde tek bir cumhuriyete dönüşecekti.
Neyse olmadı, Miloseviç Efendi Yugoslavya'yı dağıttı mağıttı derken, zaten parçalanmışlığı ve tahakkümü kolektif hafızada hiç kabullenmemiş olan İskender Bey torunları önce Kosova'da, şimdi de Makedonya'da, ‘Balkan’da herkesin canı can da, benimki patlıcan mı' diyerek hak ve özgürlük talep etmeye başladılar.
İşte ‘Arnavut meselesi’nin özü budur ve sonuç itibariyle, başka yerlerde de olduğu gibi İmparatorluk mirasımızın paylaşımından kaynaklanmaktadır.
* * *
TEKRAR bugüne dönersek, Tiran'ın büyük ekonomik ve sosyal zorluklarından dolayı, en azından şimdiki aşamada, izafi olarak çok daha zengin Priştina ve Üsküp başkentli bölge ve cumhuriyette yaşayan Arnavutlarının anavatanla bütünleşmek istediğini söylemek yanlış olur.
Makedonya Arnavutlarının esas cazibe merkezi, zaten kısa bir süre öncesine kadar Yugoslavya çerçevesinde beraber oldukları Kosova'dır.
Oysa aynı Kosova şu an uluslarası vesayet altında bulunsa da hukuken hala eski Federasyon'un bünyesindedir. Makedonya ise bağımsız bir devlettir.
Başka bir deyişle, manevi bağla maddi zemin tamamen çelişmektedir !
Hadi gel de, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık deme !..
Bu gidişle ‘Arnavut meselesi’nden daha çok bahsedeceğiz...
Paylaş