Birinci Hintnâme

YENİ DELHİ
İŞTE hazır Hintlere geldim. O halde şimdi sizlere içimi dökebilirim.

Haberin Devamı

Çünkü bu diyar hakkında okuyucuya ifşa edeceğim öylesine mahrem şeyler var ki!

Ve hayır, şu an bir Yeni Delhi otelinin penceresinden Yamuma ırmağının buğularını ve Nizamettin Köprüsü’nün kalabalığını seçiyorum diye yalan söyleyecek değilim.

* * * 

 

DOĞRUYA doğru, buralarla hiç aram olmadı. Hint benim merak alanıma girmedi.


Hatta daha dobra konuşursam, bütün bir Asya altkıtasıyla başım asla hoş olmadı.


Şam’ın şekeri, Arabın yalellisi misali, ne yenip yutulmaz “Maharabata” destanını okumaya kalkıştım; ne bir o kadar yenip yutulmaz “kâri”li pilavlarından avuçladım, ne de Ravi Şankar musikileriyle kendimden geçip “nirvana”ya eriştiğimi sandım.

Haberin Devamı


Zaten nedenlerine daha sonra geleceğim, eğer Hintlere karşı hep belirli bir alerji hissetiysem buradaki “nirvana” meselesi muhtemelen belirleyicilik arzediyor.


O halde şu kesin, Cumhurbaşkanlığı gezisine refakat fırsatı doğmasaydı, yüzde doksan dokuz virgül doksan dokuz ihtimalle ömrümün sonuna dek buralara adım atacak değildim.


Deli divane miyim, yok daha uçağa binmeden sıtma hapını yut; yok daha musluğu açmadan dişini maden suyuyla fırçala; yok daha dışarı çıkmadan sinek sipreyini püskürt, insaf.


Aklımı peynir ekmekle yemedim, papel dizebildiğim her fırsatta tabii ki şu Bollywood sinemasının hıçkırıklarına değil, Dos Passos New York’unun “42. Paralel”lerine uçarım.  

* * *
 

ŞİMDİ muhtemelen “canım, senin zaten egzotika zevklerin yoktur” diyeceksiniz.


Hatta belki de size içimi dökmemi istismar edip, “be ‘Batı budalası’ adam, insanlığın en dev uygarlıklarından birisi karşında nasıl taş kalırsın?
Georges Dumezil’in Hindu – Âri mitoslardaki ortaklık teorisinden de mi haberin yok”
diyerek çizmeyi aşacaksınız.


Önce ilkine cevap vereyim.

* * * 


KABUL
, uzak egzotika zevklerim yoktur. Hiçbir zaman da olmadı.


Fiji adalarında dümen tutmak, Patagonya bozkırlarında at binmek, Habeş yaylalarında tüfek atmak veya Alaska buzullarında kızak dehlemek türü hevesler benim kitabımda yazmaz.


Daha doğrusu yalnız kitabiyatta yazar.


En serin vakitte en tropikal Hugo Pratt çizgi-romanını açtım mıydı ta ekvatora inerim.


Yahut sakin odada Joseph Condrad hikâyesi okuyarak fırtına denizleriyle didişirim. 


Kaldı ki, şimdi de beni mutlaka “oryantalist”, hatta “kolonyalist” diye haşlamaya kalkışacaksınız ama vız gelir, tırıs geçer, aynı şeyi Hintler için bile söyleyebilirim.

* * *
 

EVET söyleyebilirim ve meselâ, Britanya Tâcı Hindustan’ını anlatan kaç Rudyard Kipling kitabını titreyerek okuduğumu veya Batı sinemasından etkilendiği kuşku götürmeyen Satyajit Ray’ın kaç filmini büyülenerek seyrettiğimi mi tahmin edebilir misiniz?


Artı, “Garbi Hint Adaları Seyrüsefain Kumpanyası” yahut “Şarki Felemenk Hintleri Vapur Acentası” gibi çağrışımların beni nerelere götürdüğünü düşünebilir misiniz?


Bırakın onları, üsdat addettiğim Büyük Cemil Meriç’in Hint hakkında yazmış olduğu “Bir Dünyanın Eşiğinde”sini hatmederken bazen nasıl küplere bindiğimi bilebilir misiniz?


Bilemezsiniz! Üstelik egzotika ufuksuzluğuma dair iddianızda şunu da hesaba katın:


Çin ve Japon uygarlıklarına çok büyük ilgi duyduğuma ve cidden haşır neşir olduğuma göre, demek ki Hintlere yönelik kayıtsızlığım sırf ufuk yoksunluğuyla açıklanamaz.

* * * 

Haberin Devamı


EFENDİM
, açıklama, bütün geri planıyla birlikte şu yukarıda değindiğim “nirvana” meselesine odaklanıyor ki, bunu yarın Delhi’den yazacağım ikinci Hintnameye bırakıyorum.

Yazarın Tüm Yazıları