Bir kanaat olarak Genelkurmay açıklaması

DÜN sabahki ilk açıklamasında önce apoletli sansür kararına uzun uzun mazaret bulmaya çalışan Genelkurmay, sondan bir önceki paragrafta, "Taraf" Gazetesi’nin TSK’ya atfen yayınladığı "İrticayı Bitirme Planı"na ilişkin olarak aşağıdaki ifadeye yer verdi:

"Olayla ilgili olarak yapılan soruşturmada şu ana kadar elde edilen deliller değerlendirildiğinde, ele geçirildiği iddia edilen belgenin Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir biriminde hazırlanmadığına ilişkin bir kanaate varılmıştır."

Ardından bir de ikinci açıklama geldi ki, çık çık çıkabilirsen işin içinden!

***

ÖYLE, çünkü tamam, birinci açıklama tabii ki "belge"nin aidiyetini doğrulamıyor!

Ama dikkat, asla da ya-lan-la-mı-yor!

Nitekim, "şu ana kadar elde edilen deliller" ifadesindeki ihtiyat payına bilhassa mim koyun; artı, "hazırlanmadığına ilişkin bir kanaate varılmıştır" gibi elástiki ve yuvarlak yaklaşımın altını kırmızı kalemle çizin, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.

Eh, herkes bilir ki "kanaat" başka bir şeydir, "kesinlik" ise bambaşka bir şeydir!

Diğer bir deyişle, ciheti-i askeriye dünkü ilk açıklamasıyla, "şu ana kadar elde edilen deliller"e "başka deliller" eklendiği takdirde, söz konusu "kanaat"ini değiştirebileceğine; daha doğru, ister istemez değiştireceğine açık kapı bıraktı. Bırakmak zorunda kaldı.

Zaten ikinci duyuru da bu "açık kapı"yı bile biraz daha aralamak ihtiyacını yansıtıyor.

O halde durum ortadadır ve kamuyoyu vicdanındaki şüpheler ortadan kalkmamıştır.

***

DİĞER taraftan, aynı Genelkurmay’ın "Taraf"taki haberin yayınlanmasından sonra ve "sukût ikrardan gelir" sözünü doğrularcasına, yetmişiki saat boyunca suskun ve ketum kalması, söz konusu şüpheleri daha da pekiştiren diğer bir unsuru oluşturuyor.

O Genelkurmay ki, "andıç"ından "láhika"sına, Türkiye’deki sivil rejimleri vesayet ve boyunduruk altına almak girişimleri zaten herkese malûm bir TSK’nın en üst kurumudur.

Oysa, AKP iktidarını ve Fethullah Gülen Hocaefendi camiasını "bitirmek" (!) için hazırlandığı iddia edilen "belge"yi, yine bir iddia olarak, "Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi 3. Bilgi Destek Şube Müdürü" bir deniz albayının imzaladığı öne sürülmektedir.

Adı sanı belli bu subay ise hiyerarşik olarak tabii ki aynı en üst kuruma bağlıdır.

Peki, uydusu ve radarıyla "Kandil Dağı’nın ruhunu" dahi anında dinlemekle övünen bir TSK nasıl oluyor da, "yazdın mı, yazmadın mı" şeklindeki saliselik bir soruşturmadan sonra, niçin kesin bir "evet" veya "hayır"la nokta koymamış ve işi "kanaat"te bırakmıştır?

Dolayısıyla, dünkü her iki açıklama da doyurucu değildir ve sorular hala cevapsızdır.

Ve, o komplo ve entrika "belge"nin doğrulanması ihtimali ortadan kalkmamıştır.

***

ÖTE yandan, böyle bir doğrulanma durumunda, "Ergenekon" sanıklarına ek olarak, bünyesinde barındırdığı bazı unsurların zeká düzeyini ve totaliter ufkunu bir defa daha ortaya koyacağı için TSK’nın dev bir prestij kaybına uğrayacağı gerçeğini şimdilik kenara bırakalım.

Ama "belge" tamamen uydurmasyon olsa bile, "askeri sansür"e ne diyeceğiz?

Hangi çağda, hangi rejimde ve hangi ülkede yaşıyoruz?

Prusya militarizminin kol gezdiği 2. Wilhelm Almanya’sında veya General Ziya’nın asıp kestiği Pakistan’ında mıyız ki, emir komuta zincirinde hüküm buyuran askeri yargıçların iki dudağı arasından çıkacak kararla, sivil kamuyonun haber alma özgürlüğü yasaklanabiliyor.

12 Mart, 12 Eylül, 27 Nisan hálá bitmedi mi? Bitmeyecek mi? Bitirilmeyecek mi?

Hayır hayır, bitti, bitiyor ve bitirildi ki, tüm bunlar da aslında o bitişin tezahürleridir!

Şu an Türkiye’de militarizmin son defteri dürülmektedir ve bu hüküm de benim öyle her ihtimale açık kapı bırakan "kanaatim" falan değil, geleceğe ilişkin k-e-s-i-n öngörümdür.
Yazarın Tüm Yazıları