BEN "Ergenekon Çetesi"ni "savunuyormuşum"! Avukatlığını yapıyormuşum.
En azından, "yukarıdan" (!)aldığım talimatla şebekeyi kasten küçümsüyormuşum.
Dolayısıyla da, "ortalığın temizlenmesine" (!) çomak sokmuş oluyormuşum.
Elektronik postama yağan bu ithamların gerekçesini çarşamba günkü yazım oluşturdu.
* * *
ÇÜNKÜ orada demiştim ki, çoğulcu rejimi hep "cici demokrasi" diye reddeden ve hep darbeye oynayan İlhan Selçuk; artı, "kifayetsiz muhteris" travmasını her kisveye ve her kılığa bürünerek gidermeye çalışan malûm Doğu Perinçek dahil, geçen cuma sabahından itibaren gözaltına alınan "ulusalcı" zevatın adı geçen çeteyle organik bağı yoktur ve olamaz.
Zira, o "ulusalcı" ideolojinin en lumpen, en maceracı, en hoyrat kesimini barındıran "teşkilát" (!), dehşet ilkelliğinden dolayı sen, ben, bizim oğlan dışında kimseyi cezbedemez.
Vay sen misin bunu söyleyen, işte bendeniz de "Ergenekoncu" konumuna düştüm.
Fesuphanallah ve de dilin bir nebzecik kemiği olmalı!
* * *
EN önce bir; bu satırlar yazarı ne "yukarı"dan, ne de "aşağı"dan talimat alır.
Vermeye kalkışacak olanın da alnını karışlar. Kimseye kiralanacak kalemi yoktur.
Ama bilhassa iki; eğer herhangi bir şahsa "Ergenekon sempatizanı" suçlaması yöneltilecekse, yine bu satırlar yazarı Türkiye’deki "son on"un içine girer!
Nitekim, Halep oradaysa arşiv buradadır, daha "ulusalcılık" kelimesi zuhur etmeye başladığı andan itibaren, "Modern Zamanlar" sütunu söz konusu cinnet, paranoya ve nefret ideolojisine karşı mücadelede bir nevi öncü işlev görmüştür ve hálen de görmektedir.
* * *
ZATEN de üç; bundan dolayıdır ki, başta "Ergenekon"la ilişkisi şimdi ortaya çıkan yayınlar, o bilûmum "ulusalcılar" bana karşı háyásız bir iftira kampanyası yürütmüştür.
Yürütmeye de devam etmektedir. Onların sayfaları ve siteleri şu an bunlarla doludur.
Ve nihayet dört; bırakın şebeke mensuplarının tutuklanmasından sonraki dönemi, daha çeteciler Ali kıran baş kesen melánetlerini ortalıkta açık açık saçarken, aynı "Modern Zamanlar"da böyle bir fütursuzluğa nasıl göz yumulduğuna dair sayısız yazı yayınlanmıştır.
Ama sen, mantıktan şaşmıyor ve zıt kutuptakiler gibi "Ergenekon"a ilişkin komplo teorilerine de tınmıyor diye, böyle bir insanı o "Ergenekon’u savunmakla" suçlayacaksın.
Aslında insaf kelimesi yerine argotik bir ünlem kullanmak gerekiyor ama, geçiyorum.
* * *
İMDİİ, mevcut "komplo teorilerine" kapılmamak için şu gerçeği görmek gerekiyor:
Türkiye’deki statüko st-ra-te-jik açıdan ri-cat konumundadır. Bu, bir vakıadır!
Ve biline ki, kendisi de durumun bal gibi farkındadır. Dolayısıyla, cidden paniktedir.
Kabul, AKP’yi kapatmak türü tak-tik çıkışlarla mevzi korumaya çalışmaktadır.
Daha da çalışacaktır ama, her panik sürecinde olduğu gibi, hem o taktiklerde kurmay yanlışlara düşmektedir; hem de o çıkışlarda bir eşgüdüm ve bir karargah oluşturamamaktadır.
İşte "Ergenekon Çetesi" de, ricat paniğinin şimdi bir avara kasnak gibi döndürdüğü aynı statükonun içinde, taktik fukarası bir "çarıklı erkán-ı harp"ten başka bir şey değildir
* * *.
EVET öyledir ve de bırakın "karargah" (!) olup taarruz yönetmeyi, ilkelliğinden ve çapaçulluğundan dolayı, statükonun "biraz dahaakıllı" (!) zaptiyeleri için bile ayak bağıdır.
Başka bir deyişle, şebekeyi buzdağının görünür sathı sanıp altından çok şey çıkacağını düşünmek, o "biraz daha akıllı" statükodaki esas tehlikeyi göz ardı etmek anlamına gelir.
Ve bu gerçeği saptayarak uyarıda bulunmak da "Ergenekon’u savunmak" değildir.
Tam tersine, çoğulcu demokratik rejimi en u-y-a-n-ı-k biçimde savunmaktır!