Bir darbenin anatomisi

"TAYLAND’da darbe oldu"!Flaş haber salı öğleden sonra bilgisayar ekranına düştüğünde, doğrusu pek afalladım.

Çünkü, tüm Soğuk Savaş boyunca göz yumulan ve iki süper devletten biri tarafından sırtı sıvazlanan; hátta çoğu kez onların fışfıkladığı müdahaler, bayağı bayağı azalmıştı.

İstinalar hariç, "Duvar" yıkıldığından beri ajans teleksleri zırt pırt, "filanca Latin Amerika devletinde sinyor albay iktidara el koydu" veya "falanca Kara Afrika cumhuriyetinde yamyam çavuş hükümeti devirdi" türü "müjdeler"i (!) duyurmaz oldular.

Bazen göstermelik möstermelik ama, demokrasi dünya sathında ciddi mevzi kazandı. Üstádlar bile artık alttan alta ve "andıç""postmodern darbe" ihtiyacını hissettiler. Dolayısıyla, Bangkok’tan gelen habere çok şaşırdım ve de sanki eski Siyam ülkesiyle göbek bağım varmışmış gibi, gelişmeleri dakika be dakika izlemeye başladım.

* * *

ŞİMDİ belki bana, "başkası olsa hadi anlardık ama, sen sözümona gazeteci sıfatı taşıdığına göre, niye hayret ediyorsun" diyeceksiniz. Sonra da, Latin Amerika devletleriyle atbaşı yarışan Tayland’ın üç çeyrek yüzyılda toplam yirmi üç darbeye veya darbe girişimine sahne olduğunu hatırlatarak, "bir yirmi dördüncüsü daha vuku bulmuş, vaka-ı adiye sayılır" diye ekleyeceksiniz.

Háttá eminim, "ordu göreve" pankartı açan ve "genç subaylar rahatsız" manşeti atan "ulusalcı" taife şimdi derhal kısa dalga anteni edinip pür heyecan Bangkok radyosunun marş yayınlarını dinlemeye çalıştığından, bana şöyle gözdağı vermeye kalkışacaktır:

"Ne o hazret, yüce Tayland silahlı kuvvetlerinin emperyalist ve gerici iktidarı devirmesiyle, yakında senin de tepene inecek olan dipçiğin korkusuna mı kapıldın?"

Ne diyeyim, büyüklük yine bende kalsın.

* * *

EVET bende kalsın, çünkü "ulusalcı" cehaleti tekrar bağışlayıp ve bıyık altından gülüp, General Sonthi Bunyaratglin öncülüğündeki darbenin aslında buram buram "taç koktuğunu" vurgulayacağım. Yani, cunta mutlaka ve mutlaka Kral Buhimidol Adulyadej’den zımni destek aldı.

Dolayısıyla, o kralın Başbakan Taksin Şinavatra’ya hanidir zılgıt geçtiğini de ekleyip, "ulusalcılar"a, "her gördüğün süngülüyü komitacı baban sanma" demekle yetineceğim. Tamam da, burada ciddi bir ikilemle karşı karşıya kaldığımı itiráf etmek zorundayım.

* * *

ÖYLE, zira Karun zengini sabık başbakanın ülkeyi büyük ölçüde "sen, ben, bizim oğlan" nepotizmiyle yönettiği ve rüşveti kurumsallaştırdığı hiç şüphe götürmüyor. Artı, Şinavatra’nın devlet kaynaklarını hem etrafına "ulûfe dağıtmak"; hem de kırsal sakinlerine "sus payı" vermek için kullandığı bir sır oluşturmuyor. Zaten, zahir kokuyu sezdiğinden, servetinin bir kısmını geçen hafta Londra’ya aktardı.

Bu takdirde, ahláki açıdan bakarsak, iktidara yapışmak huyu da olmayan Tayland ordunun müdahalesini, "darbelere ilkesel karşıtlık" amentüsüyle reddetmekte zorlanırız. Kaldı ki, cunta dün yönetimi iki hafta sonra sivillere devredeceğini duyurdu.

Kabul de, madalyonun diğer yüzünde, şehirli orta sınıf ve seçkin muhalefetine rağmen, köylü ve yeni zengin destekli hükümetin seçim çoğunluğuyla iktidara geldiği gerçeği duruyor. Alavere dalavere belki gırla gidiyor ama, ciddi bir kesim de bundan şikayet etmiyor. O halde, böyle durumlarda "ilkesel tutum" nedir, ne olmalıdır ve de olabilir mi?

* * *

BEN
cevabı bilmiyorum ve her biri için kılı kırk yarmak gerektiğine inanıyorum. Bildiğim tek şey, cehálette cüretkár "ordu göreve"nin de asla cevap olmadığıdır.
Yazarın Tüm Yazıları