Paylaş
“Nihai takviye kuvvetlerini kullanarak son bir can havliyle yoğun taarruza geçen düşman ordusu karşısında dirayetli birliklerimiz, Yüksek Karargâh’ımızın önceden kararlaştırmış olduğu cephe hattını daraltmak stratejisi uyarınca, yine önceden tahkim edilmiş geri mevzilerine düzenli biçimde çekilmiş ve uygun zamanda başlatılacak karşı harekâta kadar muharebeyi yeni istihkâmlarında sürdürmek emrini almışlardır.”
* * *
YUKARIDAKİ uzun ve alengirli cümleyi ben uydurdum. Ama yoktan var etmedim.
Nitekim 1. Harp’in Somme yahut Mazurya muharebelerinden başlayın ve 2. Savaş’ın Pasifik veya Don arbedelerine uzanın, modern askeri tarihte bunun tıpkısı bildiriler sayısızdır.
Çünkü ne zaman ki telgraf ve gazeteler sayesinde ilk “kamuoyu” kavramı ortaya çıkmıştır, tâa 1870 Prusya – Fransa vuruşmasından itibaren, hasım taraf ordularının cephedeki gelişmeleri kendi sivillerine duyurmaları da mutlak bir zaruret halini almıştır.
Zira sansüre rağmen şayiaların önüne kesilemeyeceğinden ve sürpriz bir yenilgi karşısında doğacak tepki de iç bünyedeki her şeyi silip süpüreceğinden, gıdım gıdım dahi olsa komuta karargâhlarının savaşın seyri hakkında açıklama yapmaları kaçınılmazlık kazanmıştır.
* * *
ANCAK söz konusu açıklamaları daima ve daima satır aralarından okumak gerekir.
Bilhassa da yukarıdaki türden “cephe daraltmak” bildirilerini cımbızla tutmak ve pertavsızla tahlil etmek kesinkes zorunludur. Çünkü gayet allı pullu ifadeler kullanan ve kasten anlaşılmazlıkla donatılan böylesine cümleler hemen her zaman, aslında ciddi bir ricat veya açık bir bozgun durumunun habercidir.
Burada düşmana ilişkin olarak yapılan “nihai takviye kuvvetlerini kullanıyor” ve “son bir can havliyle atağa kalkışıyor” türünden yorumlar işin fasa fiso yanıdır.
Aynı şekilde, “birliklerimiz tahkim edilmiş mevzilere düzenli biçimde çekiliyorlar ve karşı taarruz emrini bekliyorlar” ifadesi, koskoca bir züğürt tesellisidir.
Nitekim doğuda tâa Stalingrad önünden Berlin banliyösüne, batıda ise tâa Normandiya plajından Elbe kıyısına dek, bırakın öyle “düzenli çekilmeyi” falan, arkasında milyonlarca esir ve malzeme bırakarak tornistan eden Alman ordusu yine de 2. Savaş’ın bütün bir son çeyreğinde hiç durmadan, böylesine “cephe tebliğleri” yayınlamıştır.
Oysa malûm, o hep vaat edilen “karşı taarruz” hiç gelmemiştir ve düşman için o hep vaaz edilen “son can havli” hiç tükenmemiştir.
* * *
TAMAM da, ne kadar üstü kapalı olursa olsun, ricat yahut bozgun halindeki orduların kamuoylarını belirli bir yenilgi veya gerilemeye hazırlamaları yine de gerçekçi bir tutumdur.
En azından, durumun farkında olduklarının ve hayalle avunmadıkların göstergesidir.
İşin daha berbat yanını, kurmayların bunun hiç mi hiç bilincinde olmaması oluşturur.
Zira tuttukları mevzilerden yaka paça püskürtüldüklerini ve artık asla karşı taarruza geçemeyeceklerini anlayamayan; dolayısıyla da hâlâ üst perdeden atmayı sürdüren “Yüksek Karargâhlar” nihayet dank edip aslında bütün bir cephenin tamamen çökmüş olduğunu gördüklerinde öyle bir şapa otururlar ki, eh ondan sonra Allah encamlarını hayır eyleye!
* * *
İMDİİ, en büyük askeri stratejist von Clausewitz “savaş, siyasetin uzantısıdır” der.
Bunun tersi de doğrudur! Yani bir anlamda, siyaset de savaşın uzantısıdır.
Dolayısıyla, yukarıda zikrettiğim farklı “savaş tebliğleri”ni özellikle ülkemiz açısından “siyaset tebliğleri” olarak okumakta bir beis yoktur ve hatta zorunludur!
Paylaş