Berabere bir savaştan, savaş teorisinde bir çözüme

KÜRT sorununda askeri çözüm yoktur. Bin defa açıkladığım nedenlerden ötürü mümkün değildir.

Haberin Devamı

Peki, daha en baştan ve  en kestirmeden bunu söylemekle kendimle çelişkiye düşmüş olmuyor muyum?
Zira hatırlarsanız dünkü yazımda, PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti devletini hasım addettiğini vurgulamış ve dolayısıyla da, aynı devletin savaş strateji ve taktiklerine başvurmasının kaçınılmazlık arzettiğini belirtmiştim.
Eh, şimdi çok doğal olarak bana şu soru yöneltilebilir:
Hem askeri çözüm yoktur diyorsun, hem de savaştan söz ediyorsun, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Hayır, yukarıdaki zahiri çelişki yanıltıcıdır ve perhiz de, turşu da birbirlerinin tamamlayıcıdır!

ÖYLEDİR, çünkü yine dün üstü kapalı bir biçimde değindiğim gibi, Prusyalı general Carl von Clausewitz’in öğretisinden yola çıktığımız takdirde savaş sadece ve sadece siyasetin uzantısıdır.
Başka bir deyişle, harp tekrardan sulha ulaşmak için şiddetin kullanıldığı geçici bir yöntemdir.
Yenersiniz, yenilirsiniz, berabere kalırsınız ama, en nihayetinde yine barışa dönersiniz.
Ve, dobra dobra ve hiç kıvırtmadan konuşalım, PKK’yla çeyrek yüzyıldır süren savaş da özünde işte böyle beraberliğe tekabül etmektedir!

Haberin Devamı

HAYIR, satranç oyunundaki “pat”a benzeyen bu nesnel durumdan ötürü hiddetlenmenin, köpürmenin, “koskoca TSK bir avuç eşkıyayı nasıl halledemez” diye hayıflanmanın ne âlemi, ne de faydası var!
Daha iyisi can sağlığı, ordu üzerine düşen görevi pekâlâ da yerine getirdi. Getiriyor da!
Militarizmi eleştirebiliriz ve de eleştirmeliyiz ama bu konuda TSK’ya militer bir eleştiri yöneltemeyiz.  
Zaten Vietnam, Irak veya Afganistan örnekleri ortada, başkaları da sahadan muzaffer olarak ayrılmıyor.
Yani demek istiyorum ki “beraberlik” savaş alanındaki bir “askeri beceriksizlik”ten kaynaklanmıyor.
Yalnız ve yalnız, her savaş gibi PKK’yla savaşın da aslında siyasetin uzantısı olduğunu görememek; dolayısıyla da aynı geçici savaşta kalıcı barışa ilişkin politikaları üretememek basiretsizliğinden kaynaklanıyor.
Kurmay hatayı bir taktik zaafta değil, ruhi temeli sonsuz sağlam bir etnik aidiyet talebinden yola çıkan ve bu yüzden de mutlaka destek elde eden bir örgüte karşı, en “baba”sı dahil hiçbir düzenli ordunun böylesine bir “beraberlik”ten başka sonuç elde edemeyeceğini öngöremeyen vahim stratejik yanılgıda aramak gerekiyor.   
Bunlara Kuzey İrlanda, Bask Ülkesi yahut Güney Tamil emsallerinden ders çıkartamamayı da ekleyin!

Haberin Devamı

ANCAK kabul, kimi olursa olsun, bir ulus-devlet açısından bakıldığı takdirde yukarıdaki “beraberlik” durumunu itiraf etmek kolay değildir. Araya “onur” ve kamuoyu gibi faktörler girer ki, iş sonsuz zorlaştırır.
Fakat gerçekler de inatçıdır! “Pat” nesnel bir vakıadır ve bundan böyle satrançta “mat” yoktur.
Bu durumda da tek çare olarak yine o savaşın o “siyasetin uzantısı” boyutuna dönmek gerekiyor.

ŞÖYLE ki, tamam devlet ne yukarıdaki “beraberlik”i uluorta itiraf eder, ne de “terörist” dediği şiddet yapılanmasıyla açıkça “barış masası”na (!) oturur ama, yukarıdaki “inatçı gerçeği” de artık  fiilen kabullenir.
Aynı savaş teorisinin “müttefikleri genişlet, tarafsızları kolla, hasımlarla barışı hazırlan” ilkesine uygun olarak çift yönlü strateji ve taktikler uygulamaya koyulur.
Her şeyden önce, inkarcılığa kesinkes son vererek meselenin bam telini oluşturan etnik kimlik aidiyetini resmen ve yasal biçimde teyid eder. Eder ki o müttefikler genişlesin ve o tarafsızlar karşı kampa kaymasın.
Zaten eğer samimiyse sırf bu atılım dahi “hasım taraf”ın maddi ve manevi zeminini çok sarsacaktır.
Artı, aynı devlet hem militanlara çıkış yolu sunmak, hem de zamana yayılacak olan yukarıdaki kimlik teyidi sürecinde asayişi berkemal kılmak için, mümkün mertebe çaktırmadan, çakıldığı takdirde ise hiç tınmadan ve havaya bakıp ıslık çalarak, dolaylı veya dolaysız yönden o “hasım taraf”la gayr-ı resmi temas kurar.
Diyalog kanalları açar ve kamuoyunu da tedricen gelişmelere hazırlar ki, Kürt sorunu çözümlenebilsin.
Zira tekrarlıyorum, “pat” bir “inatçı gerçek” durumundaki o Kürt sorununda askeri çözüm yoktur.
Tek çözüm, tek barış, tek uzlaşı, aynı askerliğin temel öznesini oluşturan ve her halükarda da siyasetin uzantısı olan “savaş”ın teorisini hakkıyla yorumlamaktan, pratiğini ise harfiyen uygulamaktan geçmektedir.

Yazarın Tüm Yazıları