Benzetmek gibi olmasın

İTTİHATÇI Enver 1914 Ekiminde işi gargaraya getirip tüm imparatorluğu, pis bıyıklarını bile taklit ettiği Prusya Kayzeri Çolak Wilhem hesabına savaşa soktuğunda, bunu ‘‘Merkez-i Umumi’’ye arsız arsız, ‘‘bir çocuğumuz oldu’’ cümlesiyle ‘‘müjdelemişti’’.

Kanlı rahimde doğan böyle bir piçe ses çıkartabilmek kimin ne haddineymiş ki?

Mostralık Sultan dahil Memalik-i Osmaniye beli piştovlu ‘‘Komita’’ sultası altındadır.

Gerisini biliyoruz, dört yılda yalnız o piçi ve o imparatorluğu katletmekle kalmadılar.

Sarkamış'tan Kanal'a ve Seddülbahir'den Galiçya'ya, ecdadımıza kıydılar.

‘‘Kışlanın önünde redif sesi var / Acep çantasında nesi var’’ diyen hüzün şarkısı, ‘‘Askeri kırdıran Enveri Paşa / Ecel taşın düşsün fesli başa’’ diyen lanet ağıtına dönüştü.

* * *

ÖTE yandan, Berlin'den oluk oluk akan altına rağmen ülke ekonomisi hepten çöktü.

Sevkiyat, tehcir, muhacerat derken, köylüsüz tarla, kalfasız atelye ve ipliksiz tezgah iktisadi hayatı durdurdu. Halk daha da yoksullaştı. Tencerede ot kaynadı, lambada çiş yandı.

Bu arada, Mihver Avupa'sından ithal malı karaborsada satan deyyuslar, ‘‘vagon şeker ticareti’’ falan, ‘‘köşeyi döndüler’’. Cephede hücum borusu değil, yalıda felek gecesi çaldılar.

Ve, hezimet mütarekesi gelip, çete elebaşıları Yeniköy önünde alesta bekleyen Prusya denizaltısıyla vatandan ve suçtan kaçtıklarında, ne o piç çocuk, ne de o imparatorluk kalmıştı.

Bin şükür sonradan zımba gibi toparlandıysa da, geride, dağlarında asker kaçağı eşkiyanın gezindiği ve şehirlerinde muharip gazi sakatın dilendiği tükenmiş bir ülke kalmıştı.

Buna tarihimizde ‘‘Alaman Harbi’’, ‘‘Harb-i Umumi’’ veya ‘‘Cihan Harbi’’ diyoruz.

* * *

MUCİZE gerçekleşmesse, şimdi yine harp olacak. Yani bugünkü deyimle, savaş...

Anladınız, Saddam'a karşı ABD'nin başlatacağı ve bizim de metazori kıyısından köşesinden; hatta belki daha ‘‘derinlemesine’’ katılacağımız harekatı kastediyorum.

İlkin, İttihatçı şurekanın yukarıda kısaca özetlediğim ‘‘Harb-i Umumi’’ intiharına şiddetle karşı çıktığım için genel olarak bir ‘‘pasifist’’, bir ‘‘sulhperest’’ olduğum sanılmasın.

Hayalci bir ebleh değilim. Bazı durumlarda savaşın mutlak zorunluluğuna inanıyorum.

Fakat, tekrarlamayacağım nedenlerden dolayı Irak operasyonuna da kesin karşıyım.

Ancak, benim muhalefetim bir şey değiştirmediğine ve değiştirmeyeceğine göre, ilkin iyi bir yurtsever, sonra da ‘‘realpolitik’’ bir yorumcu kimliğiyle düşünmek zorundayım.

Yani, hadi kárlı demeyeyim ama, ülkemin badireyi nasıl en az zararla atlatabileceğini...

Gerisi laf-ı güzaf kalmaktan öteye gitmez ve hayatın akışıyla uyuşmaz.

* * *

EN önce, Irak harekatı tabii ki bir ‘‘Harb-i Umumi’’, bir ‘‘Genel Savaş’’ olmayacak.

ABD kurmayı bile süre öngöremiyor ben nereden bilebilirim, fakat yine de, her zamanki gibi tekrar kuru sıkı atan bir Saddam'ın o kadar fazla dayanabileceğini sanmıyorum.

Her halükarda, belki sağa sola sıçrayacak terör hariç, muharebe alanı sınırlı kalacak.

Bizim ‘‘Alaman Harbi’’nde öldüğümüz çöl coğrafyasının tümünü bile kapsamayacak.

Ancak adını koymak zorundayız, bu defaki arbede de bir ‘‘Amerikan Savaşı’’ olacak.

Benzetme haksız ama teşbihte hata olmaz, Prusya Kayzeri Çolak Wilhem'in yerine, süper güç ‘‘imparatoru’’, W. rumuzlu George Bush'un savaşına başka ne denilebilir ki?

Fakat, ülkemiz açısından burada tekrar duralım. Bir ‘‘Amerikan Savaşı’’na katılacak olsak dahi, bin şükür ki bugünün Türkiye Cumhuriyeti 1914'ün Osmanlı İmparatorluğu değil.

Kanlı rahimdeki piçi ‘‘çocuğumuz oldu’’ arsızlığıyla müjdeleyen bir çete tarafından yönetilmiyoruz. Üslerinin ne ölçüde açılacağı bile kamuoyunda en geniş biçimde tartışılıyor.

Savaş hipotezi bütün demokrasilerde nasıl çalkantı yaratıyorsa, bizde de onu yaratıyor.

Benzetmek gibi olmasın, diğer boyutları Cumartesi günkü yazımda irdeleyeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları