Demirperde yırtıldığından beri birtakım burnu iyi koku alan manken avcıları, Tuna’nın doğusundan tá Sibirya’ya kadar uzanan geniş coğrafyayı seçmişler. Bütün bir Slav álemini karış karış, köy köy, şehir şehir turlayarak manken adayı arıyorlarmış.
NE yani, milletinki can da, benimki patlıcan mı?
Madem "ulusalcı"sından "İslamcı"sına her önüne gelen "üstün zeká"(!) şıppadak bir komplo teorisi uyduruveriyor, işte bu defa da bendeniz bir "tez"(!) yumurtlayacağım.
Ve de o "tez"im (!) şudur:
Efendim diyorum ki, şu sıska kadın bedeni budalalığını aslında moda yaratıcılarıyla konfeksiyon imalátçıları ortak bir kumpas sonucu piyasaya sürdüler.
Giderek de hákim kıldılar.
Eh, bunların her ikisi de eninde sonunda lonca tipi esnaf kategorisine girmiyorlar mı?
Dolayısıyla, tá o İngiliz kürdan ve sözüm ona manken Twiggy’nin podyumlara çıkartıldığı günden beri kağıt üzerinde imzalanmamış gizli bir anlaşma yaptılar.
"Tahta meme yassı popo dişi imajı"nıtek geçerli estetik olarak empoze ettiler.
İstim arkadan gelsin hesabı da yavaş yavaş bunun teorisini geliştirip bir "olmazsa olmaz" kurala dönüştürdüler.
Neden mi?
Tabii ki, daha çok para kazanmak ihtirasından!
*
EVET evet öyle ve sorarım size, daha sıska beden daha az kumaş demek değil mi?
Çünkü, eti budu yerinde ve Osmanlı cüsseli kadınlar için biçilecek elbiseler, bluzlar, etekler, çamaşırlar için, o engebe fukarası hatun numuneleri için dikilen konfeksiyon ürünlerinin bazen iki misli malzeme harcanmayacak mı?
Söz konusu kumaşa ek olarak ipliğini, düğmesini, kopçasını, vatkasını falan da ekleyin, aradaki maliyet farkının çok yüklü bir rakama ulaşacağı asla şüphe götürmüyor.
Ve hesap kitap meydanda, düşünün ki, tek bir hanım pantolonunun sırf basen hanesinde on santimcik tasarruf edilmiş olsa, o pantalonlardan yüz milyonlarca, belki milyarlarca üretildiğine göre, nihayetinde ortaya çıkacak fark binlerce kilometreye tekabül eder.
Eh, mağaza tezgahındaki fiyatlar da hiçbir zaman bedenlere göre değişmiyor!
Özel "dev anası dükkánları"nı hariç tutarsak, ister şu, ister bu boyu alın hep standart bedel ödüyorsunuz.
Dolayısıyla, geneli aşağı çektiğiniz; yani "sıskalık estetiğini" kesin bir ölçek olarak kolektif hafızaya empoze ettiğiniz takdirde, bilgiç tábirle "pr?t a porter" denilen ve Paris’teki moda tasarımcısının planşından başlayıp, Şanghay’daki terzi atölyesinin çıraklarına uzanan sonsuz geniş bir üretim sürecinde, en küçüğünden en büyüğüne, bir dizi esnaf papelleri cebine istiflemiş oluyor.
Nasıl, komplo teorimi beğendiniz ve şu "tahta meme yassı popo dişi imajı"nın aslında hangi hinlikten kaynaklandığını şimdi anladınız mı?
*
NEYSE, yukarıdaki senaryoma ister inanın, ister inanmayın ama aynı konuya ilişkin geçen yıl bir magazin haberi okumuştum ki, doğrusu hem şaşkınlıktan gözlerim faltaşı gibi açılmıştı, hem de içimdeki isyán duygusundan dolayı öfkem burnuma çıkmıştı.
Efendim, biliyor musunuz ki şimdilerde "manken avcılığı" diye bir meslek türemiş?
Oysa ben hep sanırdım ki, podyumlarda boy bos gösteren ve henüz çocukluktan yeni çıkmış olduğu daha ilk anda göze çarpan hanım hanımcık kızlar ilkin, "şu kadar boyun üzerinde, bu kadar kilonun altında aday aranıyor" türü bir anonsa cevap vermişlerdir.
Ardından da, sınavdan mınavdan geçtikten; mektebine okuluna gittikten; müsamere defilesiyle işe başladıktan sonra, nihayet bir "Cardin" tayyör yahut bir "Armani" robla ışıkların altında ve kameraların önünde yürümek hakkını elde etmişlerdir.
Belki eskiden öyleymiş ama artık değil!
Evet evet, lánet "Duvar" yıkılıp "Demirperde" yırtıldığından; yani eskiden yasak olan saha açıldığından beri birtakım "manken avcıları" peydahlanmış ki, bunlar Romanya’nın en ücra voyvoda dağlarından Ukrayna’nın en sakin step ovalarına ve Çekya’nın en şık yatılı kolejlerinden Hırvatistan’ın en gariban öksüz yurtlarına, bütün bir "Slav álemi"ni karış karış, köy köy, şehir şehir turluyorlarmış.
Slav, çünkü hani zaten bizde de "Rus geldi aşka, Rus’un aşkı başka" genellemesiyle o Slavların gayet cazibeli olduğu çağrıştırılır ve nitekim, ağızlarının tadını bilen atalarımız haremlerini aynı ırk mensubiyetini taşıyan dilberlerle doldurmuşlardır ya, işte bu yüzden, burnu "iyi koku alan" o avcılar,Tuna’nın doğusundan tá Sibirya’ya kadar uzanan geniş coğrafyayı seçmişler. Aranıyorlar.
*
ARANIYORLAR ve işte bağbozumu bayramı, taşra düğünü, okul müsameresi diye kalabalığın içine karışıp, af buyurun, belki henüz yeni ádet görmüş ve elleri hasat bağlamaktan yıpranmış bir kızcağızı gözlerine kestiriverdiler.
Anında da, "gel seni manken yapacağız" diye yanına yanaşıverdiler.
Anasına babasına damı aktaracak kadar para; daha komşu kasabaya dahi adımını atmamış kızcağıza ise Roma, New York, Madrid hayalleri ki, kim dayanabilir!
Şimdi ilk uçakla bir Batı başkentine doğru hareket edilmektedir.
Ve çok yakında podyum ışıkları, modacı - konfeksiyoncu kumpasıyla oluşturulmuş "tahta meme yassı popo dişi imajı" yenibir "yıldız"la parlayacaktır!
Nasıl "parlatıldığını" (!) gelecek pazara bırakıyorum.