Paylaş
Ama tabii “Halk İçindeki Çelişkilerin Doğru Çözümü” veya “8. Yol Ordusu” filan da dâhil kızıl despotun herzelerini cilt cilt mi devirdi, yoksa yalap şalap mı geçti bilemiyorum.
Farketmez, çünkü her halükarda Çinli katilin sözü Batum’un kulağına küpe kalmış.
ÖYLE, zira siyaset üzerindeki askeri vesayetin sona ermiş olmasına pek hayıflanan altı oklu parti sözcüsü bu derin acısını cumartesi günü hangi yakınmayla ifade etti?
Alenen, “meğer ordu kağıttan kaplanmış. Koca ağacı hop diye yıktılar” buyurdu.
Kabul, breh breh ama şunu da ekleyin: Bu “kağıttan kaplan” deyimi Mao patentlidir.
EVET, tabii ki breh breh! Çünkü düşünün, yukarıdaki lâfı eden kişi demokratik sistemle et ve kemik olması gereken bir kurumun genel başkan yardımcısı sıfatını üstleniyor.
Doğası ve konumu icabı o sistemi her şart altında savunmak yükümlülüğünü taşıyor
Oysa hazret kalkıyor ve TSK artık sivil hayata komut veremiyor diye gözyaşı döküyor
Bitmedi, bir de “Ergenekon” sanıklarının CHP’den aday gösterilmesini teklif ediyor.
Buna sonra geleceğim, şimdi şu “kağıttan kaplan” meselesine değineyim.
EFENDİM bilen bilir, modern zaman katliamlarında Stalin ve Hitler’le atbaşı yarışan Mao Zedung yazı ve hitabetlerinde hep benzetmeler, cinaslar, metaforlar kullanmıştır
Ama bu tarzın onunla ilgisi yoktur. Dev Çin uygarlığının ve kültürünün tezahürüdür.
Dildeki gelenek Konfüçyüs’e, Lao Tsö’ye, tarihin ilk romanı “Su Kıyısı”na uzanır.
Zaten komünistler de mirası sürdürmüştür. Meselâ muhaliflerin işkenceye götürüldüğü Pekin zindanını “Çim Üzerinde Bahar Sisi”; köle olarak çalıştırıldıkları Mançurya kampını da “Karlı Dağlar Yamacı Çiftliği” gibi gayet “şairane” (!) isimlerle vaftiz etmişlerdir.
ÖTE yandan doğru, Batum’un “kağıttan kaplan” deyimi “Kızıl Serdümen”e aittir.
Zira ifade bu tür bir koflukla ABD’yi kasteden Mao’nun 1956 nutkuyla ünlü olmuştur.
Fakat yine onunla hiç ilgisi yoktur. Han lisanındaki en eski benzetmelerden birisidir.
Özellikle kameri takvimin Çin yeni yılı krapon kâğıdından ejderha, yılan, kaplan, vs. gibi korkutucu tasvirlerle kutlandığından, bunlardan yırtıcı hayvanı taklit edenlerinin de kuru sıkı olduğunu vurgulamak için kullanılan metafor Han dilinde hanidir yerleşiklik kazanmıştır.
Nitekim Süheyl Batum, “eyvah, güvendiğimiz dağlara kar yağdı. Meğer bizim ordu kağıttan kaplanmış” diye iki gözü çeşme ağlarken de aynı içeriği çağrıştırıyordu.
İMDİİ, işte bir yanda CHP Başkan Yardımcısı sıfatını taşıyan Batum’u gördünüz.
TSK siyasete karışamıyor diye yakınıyor ve “Ergenekon” sanıklarından aday istiyor.
Diğer tarafta ise yine bu partinin Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu duruyor.
Ve aynı lider yine aynı gün “liberal” diye tanımladığı özgürlükçülere sesleniyor.
“Biz Türkiye’nin gerçek demokrasiye kavuşması için tüm engelleri kaldırmaya kararlıyız. Bu bağlamda liberallerin de desteğini bekliyor, istiyoruz” şeklinde konuşuyor.
Allah rızası için elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin, Kılıçdaroğlu şaka mı yapıyor?
Biri kalkacak ve, “vah vah, ordu kağıttan kaplanmış” diye ağlayarak “Ergenekon” zanlılarından medet umacak. Diğeri ise buna rağmen “gerçek demokrasi”den dem vuracak. Kime inanacağız? Hangisine güveneceğiz? Irz ve iffetimizi nereye emanet edeceğiz?
Yani, yukarıda kastedilen “gerçek demokrasi”yle başka cins bir “kağıttan kaplan”ın çağrıştırılmadığına ve altından Batum’un hâlâ hüzünle aradığı ejderhanın ve hâlâ umutla bel bağladığı ideolojinin çıkmayacağına nasıl, niçin ve neyin garantisiyle ikna olacağız?
Paylaş