Paylaş
Neymiş, Türk dış politikası “eksen değiştiriyormuş” (!).
Rivayet odur ki, İslam âlemiyle, Arap dünyasıyla ve Rus periferisiyle flörte giren AKP iktidarı Ankara’yı AB, ABD ve İsrail’den, yani aslında Batı’dan kopartmaya hazırlanıyormuş.
Boşanma artık gün meselesiymiş ki, fesüphanallah!
* * *
Böylesine şahısların birikimine saygı duyduğumdan, konuyu ciddi ciddi tartışacağım. Ama o ne, bugün “Batı’dan kopuyoruz” diye bağıranlar, aslında en ilkel ve en yoğun “anti-Batı” politikaları vaaz eden şu “neo-ittihatçı-ulusalcı” kesimin ta kendisi değil mi?
Haydaa!
* * *
Yok “Avrasya seçeneği”, yok “Şanghay işbirliği”, yok “Doğu kardeşliği” diye bas bas bağırarak, sözümona “alternatif” (!) dış siyaset tercihleri önermiyor muydunuz?
Ankara liderini “BOP eşbaşkanı” olmakla itham edip, hükümetin ABD ve NATO tarafından “maşa” olarak kullanılmayı kabullendiğine dair nutuklar atmıyor muydunuz?
Bir yandan “onurlu politika” diye mangalda kül bırakmayarak, diğer yandan da “Washington güdümlü ılımlı İslam” diye nane limon kaynatarak, ülkemizi demokrasi, özgürlük ve refah coğrafyalarından uzaklaştırmak için binbir soytarılık yapmıyor muydunuz?
Eee, şimdi bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
* * *
Bundan iyi “ulusal dış politika” can sağlığı, nankörlük etmeden öpüp başınıza koyun!
Ancaaak, yukarıdaki “değişim”in dahi (!) Birleşik Amerika ve Avrupa’nın gizli talimatıyla gerçekleştirildiğine dair başka bir komplo teorisi uyduracaksanız ki, zaten daha şimdiden uydurdunuz ve uyduruyorsunuz -, bu takdirde boynum kıldan ince!
Size “Allah tez zamanda akıl fikir ihsan eylesin” demekten başka bir çarem kalmaz.
Amin!
* * *
Bir; özellikle Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanı olmasından sonra Türkiye’nin Batı’yla kendisi arasına kısmi bir mesafe koyduğu doğrudur. Genelde “anti-Batı” addedilen ülke ve coğrafyalara yönelik bir “denge ayarı” yaptığı da doğrudur. Bunlar nesnel olgulardır.
İki; ancak, bu “olağanüstü” bir gelişme değildir. Soğuk Savaş yılları da dâhil, Ankara dış politikasında daima bir “özerklik marjı” olmuştur. İftiraların aksine, Türkiye hiçbir zaman “güdümlü siyaset” uygulamamıştır. Kıbrıs’tan “teskere”ye de örnekleri sayısızdır.
Ve nihayet üç; yeni “denge ayarı”nda henüz fazla endişe yaratacak bir şey yoktur.
Fakat Başbakan Erdoğan’ın bazı “çıkış” ve söylemlerindeki diplomatik ihtiyatsızlığın potansiyel tehlike ve rizikolar içerdiği de diğer bir vakıadır ki, görmemezlikten gelinemez.
Her üç noktayı da cumartesi günkü yazımda daha ayrıntılı biçimde ele alacağım.
Paylaş