Paylaş
HOLLYWOOD tarafından seksenli yıllarda piyasaya sürülen ve gişe rekorları kıran o sade suya tirit ‘felaket filmleri’nden birisi ‘Uçakta Pilot Var mı’ başlığını taşırdı. Bana sorarsanız, şimdi de ‘Ülkede Başkan Var mı’ afişiyle başka bir film çevirmenin tam sırası !
Senaryosunu kulunuz allayıp pulladığı ve aktörler iyi oynadığı takdirde, eminim, elde edilecek yeni hasılat bir öncekilerin kat be kat üstüne çıkar.
Hem fukara nasiplenmiş olur, hem de prodüktörlerin cebi bir güzel dolar...
Yalan mı yani, işte 7 Kasım seçimleri gerçekleşeli beri günü gününe üç hafta bitti ve Beyaz Saray'ın yeni kiracısı hala belli değil...
Tamam, Florida Eyaleti Sekreteri Bayan Katherine Harris dün sabah yaptığı açıklamada, elle sayım sonucu George W. Bush'un Al Gore'den 537 oy fazla aldığının anlaşıldığını; böylelikle, Cumhuriyetçi adayın bu eyaletin çıkartacağı 25 adet ‘büyük seçmeni’ garantilediğini; dolayısıyla da, Bush'un 43.Amerikan başkanı olmaya hak kazandığını duyurdu.
Ancak, söz konusu açıklamadan hemen sonra ekrana konuşan Demokrat başkan yardımcısı adayı Joseph Lieberman sayım meselesinin önümüzdeki cuma günü Federal Yüksek Mahkeme'de ele alınacağını hatırlattı ve Bayan Harris'e ‘hop dedik’ dedi.
Diyelim ki Federal Mahkeme eşek amblemli partinin başvurusunu onayladı...
Bu durumda iş en az 12 Aralık'a kadar uzayacak ve o tarihe kadar sayım bitmesse de Florida ‘büyük seçmenleri’ Washington'daki nihai oylamaya katılamayacak. Yani, teorik olarak, Beyaz Saray'daki makama Gore oturacak !
Söyleyin lütfen, ‘Ülkede Başkan Var mı’ başlıklı film şimdi hasılat rekoru kırmaz da başka ne zaman kırar ?..
* * *
ŞAKA bir yana, ‘ulusa hitaben’ dün yapacağı duyurulan ve bu satırların yazıldığı sıralarda henüz gerçekleşmemiş olan konuşmayla Al Gore'un yarıştan çekildiğini varsaysak bile, 7 Kasım seçimleri Amerikan demokrasisinin bugüne dek su yüzüne çıkmamış bir zaafını yansıtmak açısından somut gösterge oldu.
Söz konusu zaafın bam telini iki dereceli ve eyalet bazındaki sistem oluşturuyor. Düşünün ki, ülke sathında en çok oy almış aday eyalet ‘büyük seçmenleri’ni silme toparlayamadığı takdirde başkanlığı yitirebiliyor.
Ancak, madalyonun öteki yönü okunursa, hem eyaletler arasında asgari eşitlik sağlamak, hem de adem-i merkeziyetçiliği kollamak açısından, mevcut mekanizmanın ABD gibi federatif bir yapılanmada ‘emniyet süpabı’ yerine geçtiğini de söylemek mümkün...
Dolayısıyla, tamam, şimdiki sistemin zaafı var ve de işte ortaya çıktı ama bu sistem aynı zamanda temsili demokrasinin başka bir doğrusunu sahipleniyor !
* * *
DİĞER taraftan, yukarıdaki zafiyet, 7 Kasım 2000 türü bir sonuçta bu kez iktidar odağı ve yönetim pratiği açısından tehlikeler getiriyor.
Bush Beyaz Saray'a gittiği takdirde, ülke sathında kaybetmesine rağmen sırf seçim mekanizması sayesinde başkan koltuğuna yerleşmiş; üstelik, Florida'da bile topu topu on binde ikiye tekabül eden 503 oyla öne geçebilmiş bir politikacı olduğu imajını silemeyecek. O koltukta diken üstünde oturacak.
Yok, alçak mahkemesi, yüksek yargısı derken Washington nihayetinde Gore mi nasip oldu, bu defa da O, başarıyı sandıkta değil ancak adliye koridorunda sağlayabildiği suçlamasıyla yaşayacak. Töhmet de iktidar marjını sınırlayacak.
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık, şaka kabilinden konuşuyorum, ‘Ülkede Başkan Var mı’ türünden bir filme senaryo ortamı yaratsa bile, aslında 7 Kasım 2000 seçimleri Amerikan demokrasisinin kendisini sorgulaması açısından bir dönemeç olarak tarihe geçecek.
Paylaş