Azınlık tarihi inkár tarihi

HÁLÁ "sosyal demokrat" (!) etiket taşımak inadını sürdüren CHP bünyesinde "ultra ulusalcı" kesimin sözcülüğünü yapan Onur Öymen, kantarın topunu yine kaçırdı.

Çünkü, bir ileri, bir geri adım atan Başbakan, o "40 bin kaçak Ermeni’yi sepetleriz" çiğliğinden sonra, belki kırdığı potu onarmak için, bu defa da çok doğru bir saptama yaptı.

Özetle dedi ki: "Etnik ve dini azınlıklarımızı öz be öz vatanlarından metazori kovmakla, geçmişte faşizan uygulamalara başvurmuş olduğumuzu kabullenmeyiz".

***

LÁMI
cimi yok, bu tespit çok ciddi bir "özeleştiri"dir. Nesnel gerçeği yansıtmaktadır.

Dolayısıyla da, nasıl ki Erdoğan’ın "40 bin kaçak Ermeni" tehdidi ayıplanacak bir sözdü, aynı kişi olsa dahi, yukarıdaki cesareti gösterdiği için şimdi onu alkışlamak gerekir.

Zira, yukarıdaki gerçeği ilk kez bir resmi ağız dile getirdi. Dolayısıyla da, hem ta-ri-hi nitelik kazandı, hem de o tarihin nihayet önyargısız sorgulanabileceği müjdesi doğdu.

Fakat tabii, Erdoğan bu nesnel fakat tabu doğruyu mertçe dile getirdi diye, yukarıdaki Onur Öymen de açtı ağzını ve yumdu gözünü. "Tarihimize iftira attı" diye ayaklanıverdi.

Tarihe iftira mı dediniz, yok yok bana zahmet olmaz, o halde hemen oraya gelelim.

***

HAYIR, 1934 Trakya Yahudi pogromculuğuna; 1942 Varlık vergisi haraççılığına; 6-7 Eylül 1955 Rum yağmalamacılığına; 1964 azınlık malı gaspçılığına falan uzanmayacağım.

Hatta, "Şu Mübadele’den sonra Türkiye’de en az 300 bin gayrimüslim vardı. Oysa o tarihten beri genel nüfusumuz beş misli arttı. Peki, bırakın onların da aynı oranı tutturmasını; bırakın en azından ilk nüfusu korumalarını, bugünkü sayı acaba neden, o da en kabadayısı, 1923’tekinin dahi üçte birine düştü" diye de sormayacağım.

Hatta ve hatta, belki CHP Başkan Yardımcısı’nın da gitmiş olduğu Moda Koço’sunun, Kalamış Todorisi’nin, Yeniköy Alekosu’nun ve onların çocuk ve torunlarının artık niçin buralarda olmadığını; veya, neden sittin senelik "Kırkkilise"ye Kırklareli, "Tatavla"ya "Kurtuluş" veya "Aya Stefanos"a Yeşilköy dediğimizi de deşmeyeceğim.

Çünkü eminim ki, Öymen ve diğer "devlet fetişistleri", örneğin gayrimüslimlere askeri mesleklerin veya yüksek memurlukların "gizli kanun"la (!) hálá yasak olduğunu bile bile, "Canım devletin ne vebali var, gönüllü gittiler" derken yüzleri kızarmayacaktır.

Öyle mi, peki o halde işte size devlet! Hem de alásından devlet teorisi ve de pratiği!

***

AŞAĞIDAKİ demeç dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye aittir ve 31 Ağustos 1931 tarihli "Milliyet" Gazetesi’nde yayınlanmıştır:

"Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur."

Buyrun bakalım, "Milli Şef’"in resmen tanımladığı bu "ırki millet"e diyeceksiniz?

Sonra, yine aşağıda yer alan cümle, aynı devrin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un 18 Eylül 1930’da verdiği o meşhur Ödemiş nutkunda dile getirilmiştir:

"Türk bu ülkenin yegáne efendisi ve sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı!" (...)

Eh, en yüksek "hukuk mercii" dahi "saf Türk soyundan" olmayanlara sırf kölelik ve hizmetçilik hakkı tanıdığına göre, hadi fazla utanmayasınız diye Nazi demeyeyim ama, azınlıklara karşı "faşizan bir devlet siyaseti" benimsendiği gerçeğini nasıl inkár edersiniz?

Üstelik bu arşivler ortada olduğu içindir ki, 1996 Kardak krizi sırasında Öymen Dışişleri müsteşarıyken, Roma’dan gönderilen ve kayalığının Atina’ya ait olduğunu eden hayati kriptolar gibi, pisi pisine savaş çıkartma pahasına, öyle gizliden sümen altı edilemez.

"Faşizan eğilimli" azınlık tarihimizi inkár etmeyin, yoksa siz daha da azalacaksınız!
Yazarın Tüm Yazıları