Azap yolu (II)

DÜNKÜ yazıma, özbeöz b-i-z-i-m Patriğimiz olan 2. Bartholomeos Hazretlerinin yerden göğe kadar haklılık ve Araf’tan Gayya’ya kadar da meşruluk arz eden yakınmasıyla başlamıştım.

Haberin Devamı

Yani, çok muhterem din adamının yine özbeöz k-e-n-d-i vatanı olan Türkiye’de gayrimüslim azınlıkların maruz kaldığı baskılar, tacizler, ayırımcılıklar karşısında kendisini “çarmıha gerilmiş gibi” hissetmesi konusuna değinmiştim.

Demiştim ki, ruhani lider tarafından kullanılan ve bir kaşık suda fırtınası kopartılan bu “çarmıha gerilmiş” deyimi bütün Hıristiyan dillerde sonsuz yaygın bir metafor oluşturur.

İsa Mesih’in Kudüs-ü Şerif’te kat ettiği “azap yolu” çilesine atfen lûgate girmiştir.

Eziyeti göğüslemek ve acıya pes etmemek anlamındaki benzetmeyi ifade eder.

Yazımın sonrasında da, Patrik hazretlerinin dini ve etnik aidiyetiyle paralellik taşıdığı için, bizzat kendimin, artık esamisi bile okunmayan ve şehrin yine özbeöz e-s-a-s sakini olan Rumların hâlâ tek tük yaşadığı bir semtte ikâmet ettiğimi söylemiş ve şu ayrıntıyı eklemiştim.

* * *

MAHALLEDE yerleşimin yoğunlaştığı 19. yüzyıl ortalarından, dağdan inenler olarak bağcıları sille tokat, yetmedi piştov yağma kovduğumuz tarihe kadar daima ekalliyet ağırlıklı bir muhit oluşturmuş olan bu İstanbul semtinde, kiracısı bulunduğum hane de dahil bütün eski Rum evleri, kentin hemen hiçbir yeriyle kıyaslanmayacak oranda tahkim edilmişlik arz eder.

Önce konut olarak inşa edilmiş olan haneler gel zamam, git zaman, ya Çatalca’daki “Çakmak Hattı”nın, ya Alzas’taki “Maginot Duvarı”nın bunkerlerine dönüştürülmüşlerdir.

Tabii, eşitsizlikler Latin Amerika’sındaki “condominio” tecridini model alan yeni zenginlerimizin, hayattan kopukluğu özel zaptiyeyle korudukları sitelerini hariç tutuyorum.

Ha unutuyordum, bir de bilhassa şunu eklemem gerekiyor.

* * *

Haberin Devamı


AYNI
mahallenin hemen her sokağında, her köşebaşında, her aralığında, fi tarihinde hali vakti yerinde insanlar tarafından kullanıldığı hemen anlaşılan, ama şimdi yıkılmış, şimdi metrûklaşmış, şimdi viraneleşmiş ve şimdi terk edilmiş duran boş, bomboş yapılara rastlarsınız.

Bunlar da Rumlara ait mülklerdir. Bunlar, o “çarmıha gerilmiş” olanların çarmıhıdır.

Anayurtlarından yaka paça kovulan mülk sahipleri, papaz ölüm yatağında takdis edene dek her an İstanbul diye soluyarak, yaban Yunanistan’larda ecele yenik düşmüşlerdir.

Mirasçıların o mülkleri tekrar değerlendirmesi; yani aslında semtin, dolayısıyla kentin, daha dolayısıyla da ülkenin“normalleşmesi” iselâfta “eşitlikçi” (!) fakat fiiliyatta sonsuz ayrımcı TC’nin gayri müslimlere dayattığı “azap yolu” çilesinden dolayı mümkün değildir.   

Her halükârda, mahallemdeki eski daireler, apartmanlar, katlar, çatılar falan hep demir parmaklıklarla, hep dikenli tellerle ve hep ağır sürgülürle donanmıştır.

Neden ?

* * *


EVET
neden ve meselâ, niçin benim dış kapımın arkasında bilek kalınlığında ve kol uzunluğunda kocca bir demir sürgü bulunuyor? Asma kilitle de daha çok muhkimleştirilmiş.

Parmaklıklara ek olarak da, bitişikteki dam ve saçaklardan dikenli tellerle ayrılıyorum.


Tamam, önceki kiracının taktırttığı alarm tesisatını aidatı fahiş diye söktürttüm. Ama zaten böyle bir kaleye değil varoş soyguncusu, hırsızlar kralı Arsen Lüpen bile adım atamaz.

Cam açık kalırsa parmaklıklar arasından süzülen ve çabucak kışkışladığımız sokak kedilerini hariç tutarsak,ne benim, ne komşuların mekânına hiç kimse giremez.

Oysa girdiler! Uzak olmayan bir mazide, zaptiye himayesindeki eşkıya her yere girdi!

Zaten de bunun içindir ki semtimin bütün eski Rum evleri kof kalelere benziyor ve “azap yolu”nda yarın duracağım bu son etap, Patrik Hazretlerini tekrar tekrar haklı kılıyor.

Yazarın Tüm Yazıları