Hadi Uluengin: Aydın mı, kalas mı







Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

AYDINLAR az sevişir’... Haydaa ve öp babanın elini. Vallahi de, billahi de şarkıcı Sertab Erener hanım böyle kelam buyurmuş.

Tamam, ‘Lal’in şantözü bunu okur yazarlara övgü mahiyetinde ve onların uçkur hazlarının ötesindeki şeylerden de tatmin bulduklarını çağrıştırmak için söylemiş. Ama olsun, nah tam şuracığıma oturdu. Lök diye oturdu...

Hay Allah, şimdi çık çıkabilirsen işin içinden...

Zira, aydınlar az seviştiğine göre, demek ki çok sevişmek için ‘kalas’ olmak gerekiyor.

Dolayısıyla, aldı mı beni bir düşünce, acep ‘aydın’ mıyım, ‘kalas’ mıyım?

* * *

YUKARIYA tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal cinsinden cevap kolay değil.

Çünkü, tabii ki kuş beynimin kapasitesini kat be kat aşan o semantik teoriler hakkına fikir yürütmeye yeltenip, ruhban kökenli ‘clerc’den, seküler çağrışımlı ‘literati’ye uzanan kelime etimolojisi tartışmasına giremeyeceğim.

Yani, Dreyfus davasındaki Clemenceau'nun etik terminolojisine; ardından, Sen Petersburg ‘intelligentsia’nın Sibirya sürgünü tanımlamasına; nihayetinde de ‘entellektüel’ kavramının evrensellik kazanma sürecine çıkıp, kendimi illa uyduruk Türkçenin ‘aydını’yla özdeşleştirmek haddini bilmezliğine düşmüyorum.

Fakat, eh yine de karınca kararınca, az biraz mürekkep yalamış sayılırım.

Ve bu takdirde, ne kadar çekiştirirsem çekiştireyim, Erener hanımın savına göre, yatak odası faaliyetimin gayet asgari bir düzeyde seyretmesi gerekiyor.

Yandı gülüm keten helva, demek Bektaşinin bayramdan bayrama kıldığı namaz misali, kulunuzun ‘libido’ uyarıcıları da ancak ayda yılda bir beni dürtüklüyor.

* * *

OYSA, tongaya basıp sizi psikanalistimin yerine koyacağım ve tüm sırlarımı ifşa edeceğim hevesine kapılmayın ama, şu kadarını çıtlatmamda fayda var...

Püf püf püf ve şeytan kulağına kurşun, doğrusu yarım yüzyılı devirmeme ramak kalmasına rağmen, sanıyorum ki daha ilk ergenlik çağlarımdan itibaren öyle ‘az’ sıfatıyla tanımlanabilecek bir ‘sevişme hayatı’ yaşamadım.

Hatta, bendeniz hem iflah olmaz bir Sigmund Freud müridi olarak ölümün bilinçaltı dehşetini hep ‘libidinal arzu’yla def eylemeye çalıştığımdan; hem de, felsefi ustam Sören Kierkegaard'ın ‘bir erkek mümkün olan en çok sayıda kadınla, en fazla oranda halvete girmelidir’ sözünü düstur bellediğimden, öyle pek ‘azcı’ davrandığımı sanmıyorum. Belki de ‘ifratçı’ sayılabilirim.

Üstelik, kadı kızında kusur aradığım takdirde, avanak avanak bakacağım boş yatağın tavanından yanıma zembille huri inmeyeceğini; dolayısıyla da vücudumu tensel arzuların kolları değil ölümcül korkuların pençelerinin sarmalayacağını bildiğimden, ince eleyip sık dokuyan bir kalite kontroluyla zaman kaybetmedim.

Zaten bu yüzden de başım bin bir beladan kurtulamadı...

Eyvah ki eyvah, işte anlaşıldı, Erener'in teorisine göre ben bırakın ‘azcı ve özcü’ bir ‘aydın’ olabilmeyi, işte belli, ‘çokçu ve bokçu’ bir ‘kalas’ım...

* * *

ŞİMDİ şaka bir yana. Velev ki iyiniyetiyle söylemiş olsun, Erener ‘aydınlar az sevişir’ derken çok yanılıyor. Hem de çok, çok fena halde yanılıyor.

Nitekim, Türker Alkan geçen gün, ‘Radikal’de ‘Sevişme, oku’ başlığıyla kaleme almış olduğu o harika yazıda hem ‘aydın’ kavramının izafiliğini vurgulayarak genellemeden kaçınılması gerektiğini kaydediyordu, hem de cinsel hayatlarının sonsuz faal olduğu bilinen, bir dizi dünya entellektüelinin adını sıralıyordu.

Bunlara en az bir o kadar da ben ekleyebilirim. Ancak isim ve sıfatların ötesinde meselenin hayati bir boyutu daha var ki, bence genç şarkıcı bunu hiç görememiş.

Veya, maalesef bilmiyor... Yahut, hakkında düşünmemiş....

* * *

SERTAP Erener'in tam tersini iddia ediyorum ki, genel olarak ‘aydın’lar ‘kalas’lardan çok daha ‘fazla’, çok daha ‘iyi’ ve çok daha ‘kaliteli’ sevişir.

Evet, hiç şüphesiz cinsellik en önce fizikidir. Estetikten performansa, bedeni olan her şey bunun içine girer. Platonik bir cinsellik de palavradır.

Üstelik, canlı anatomilerinin doğal ‘mekanik’ olgusundan dolayı, yukarıdaki fiziki boyut erkekler açısından daha da önem taşır.

Ama cinsellik aynı zamanda ‘beyni’dir.

Bu ‘beyni’lik bedeniyle bütünleşir; onu uyarır ve gerektiğinde tamamlar.

Sahte tevazuya yer yok, eğer organik - hormonal bir aksama söz konusu değilse, genelde, beyin ne kadar gelişirse bedeni arzular da o kadar gelişir.

Ancak aynı gelişme ‘tatmin’ çıtasını yukarıya doğru tırmandırır.

Haz skalasındaki talepkarlık artar ve fantazma ufku aynı oranda genişler.

Ve talep ve fantazmalarına cevap bulabilmek kaydıyla, söz konusu genişlik bir yerden itibaren ‘aydın’ı ‘kalas’ kılar.

Yani, birincinin teorik ‘beyni’liğiyle, ikincinin yine teorik ‘bedeni’liği, öyle üst bir seviyede bütünleşir ki, alimallah, ‘aydınlar az sevişir’diyenler bu defa feryad figan, ‘aman kurtar’ diye ‘kalas’ı imdada çağrırır.

Asla kuralı olmayan ve olamayacak olan cinsellikler, en ‘çok’, en ‘iyi’ ve en ‘yoğun’ ‘kalas aydın’larla veya ‘aydın kalas’larla yaşanır.

Yazarın Tüm Yazıları