SİGORTA "attı"... Bu ifadeyi İran’ın "atom sorunu" açısından kullanıyorum.
Avrupa açısından ise şu deyimi kullanabilirim: Yaşlı Kıta havluyu "attı"...
Dolayısıyla, gelişmeler şimdi uluslararası camianın hangi zarı "atacağına" kaldı.
O halde, Allah vere de iş nihayetinde bomba fünyesi "atılmaya" dek varmasın.
Ancak, önceki günden beri de söz konusu dehşet ihtimali çöpe "atamayız".
***
ÇÜNKÜ, perşembe günü Berlin’de acilen toplanan ve Alman, Fransız ve İngiliz dışişleri bakanlarından oluştuğu için AB lügatinde "UE3" diye sıfatlandırılan üçlü, tüm iyi niyete rağmen Tahran’ın "nükleer program" konusunda çizmeyi aştığına karar verdi.
Aracılıktan çekildiğini ve yine "atmak" fiilini kullanırsak, topu "Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu"na; yani aslında BM Güvenlik Konseyi’ne "attığını" duyurdu.
Bu çok vahim bir gelişmedir ve artık ok yaydan çıkmıştır.
Ve ilkin şunu söyleyeyim, "UE3" rumuzlu Avrupa burada yerden göğe kadar haklıdır.
***
ÖYLE, zira o Avrupa ki, ABD’yle zaten limoni olan ilişkilerini daha da bozmak pahasına, Washington’un İran’a karşı savurduğu "cengáver" nutuklara üç yıldır göğüs gerdi.
Atom tesisi denetimde "şeffaf" olsunlar diye, haniyse mollalar önünde secdeye vardı.
Oysa, işte sabırsa sabır ve işte alttan almaksa alttan almak ama, söz konusu tesislerin sivil değil askeri amaçlı olduğu ve Tahran’ın açık açık hilebázlık yaptığı artık göz çıkartıyor.
Zaten, aval aval "mehdi"yi bekleyen ve açık açık İsrail’i silmek isteyen Mahmud Ahmedinecad 17 Aralık’ta "denetimi takmayız" diyerek, şantaj ve tehdidi tırmandırmıştı.
Berlin kararı ertesinde de Dışişleri Bakanı Manuşehr Mottaki dün aynısını tekrarladı.
Peki, İran’ın elinde gerçekten de böylesine ciddi şantaj ve tehdit kartları var mı?
***
TABİİ ki var. Nitekim, bunun için en başta bir "dehşet ihtimali"nden söz ettim.
Derin ve köklü bir devlet ve imparatorluk geleneğinden süzülen İran öyle Saddam’ın kabile konfederasyonu Irak’ıyla karşılaştırılamaz. Bu tür bir kıyaslama gaflete tekabül eder.
Rejimi ne olursa olsun, "Diyár-ı Acem" çok ciddiye alınması gereken bir ülkedir.
Zaten, muhtemel gelişmelerin vahámeti de işte yukarıdaki ciddiyetten kaynaklanıyor.
Önce, konu Güvenlik Konseyi’ne geldiği takdirde, Tahran hem yağlı müşteriolduğu; hem de uluslararası koz rolü oynadığı için, Rusya ve Çin’in ne tavır alacağı şu an kestirilemez.
Hiç şüphesiz ki, İran diplomasisi bu dengeleri ustaca kullanacak kadar işinin ehlidir.
Öte yandan, Moskovalı ve Pekinli; yahut onlarsız bir ekonomik ambargoya gidilmesi durumunda, dev bir petrol ve gaz üreticisi olan Acem devletinin eli armut toplamayacaktır.
Misilleme bir ambargo başlayacatır ki, "kara altın"ın varil fiyatı 100 dolara mı, 150 dolara mı çıkar bilemiyorum, dünya çapında muazzam bir iktisadi kriz kapıya dayanacaktır. .
Nihayet, "bilek güreşi" biraz daha kızışırsa, zaten "eli uzun" olan aynı İran’ın Irak Şiilerine; Filistin ve Lübnan yandaşlarına; hátta "İslami aktivistler"e "ya Allah, bismillah" komutu vererek, ABD ve Batı’ya karşı "seferberlik" başlatması ihtimali de yabana atılamaz.
Ve tabii ağzımdan yel alsın, en son raddede olacak bir "sıcak savaş"ı es geçiyorum.
***
ES geçiyorum ama heyhat ki evet, bu dehşet ihtimal artık ufku ciddi ciddi karartıyor.
Halkını ve kültürünü çok sevmeme rağmen de dobra konuşacağım, sorumlu İran’dır.
Ve madem yazıya "atmak" fiilinin varyantlarından oluşmuş deyimlerle başladım, o halde şimdi bütün kalbimle şunu diliyorum.
Atom şantajı ancak bir palavra "atmak"la sınırlı kalsın ve köprüler asla "atılmasın".