Haşek’in tahayyül dünyasındaki "anti-kahraman", bilgiç lisanda "pedigre" denilen ve "seçkin" köpeklerin şeceresini zikreden resmi kağıtları bizzat kendisi döktürür.
Uydur Allah uydur, ihtiyarlamaktan dişleri ve bitlenmekten tüyleri dökülmüş köhne hayvana "Validesinin biraderi, Viyana’daki yarışmada en vakur Alman kurt köpeği seçildi" veya "Babası Bohemya av partilerinde en hassas burunlu ’Setter’ ödülünü aldı" türünden "tasdikname" (!) düzer. Altına da, patatesten kazıdığı mührü pat diye damgalayıp, imzayı çakıverir.
’ASLAN Asker Şvayk’ romanını okumuş olanlar aşağıdaki kurguyu hatırlayacaktır.
Ama tabii ki herkes "Çek edebiyatına giriş"(!) yapmış olmakzorunda değil!
Dolayısıyla, okumamış olanlar için, canım ciğerim ve can-ı canánım köpeğim "Dandi"yi ilgilendiren konuyu şurada çabucak özetleyivereyim.
*
EFENDİM, Yaroslav Haşek’in tam 1. Savaş başlangıcında ve bir "anti-kahraman" olarak yaratmış olduğu bu Şvayk, boş gezenin boş kalfası bir Prag zıpırıdır.
Her türlü karmanyolacılıkla iştigal eder. Háttá, az birazcık da mezcûp sayılabilir.
Bu arada da, hemen bütün Çek ahali gibi biraya pek bir düşkündür.
Fakat malûm, hiçbir yerde fıçıyı sebil niyetine sifonlamıyorlar.
Dolayısıyla, "Altın Şehr"in altın köpüklü birahanelerinde sabah akşam kafayı tütsüleyebilmesi için, Şvayk efendinin paraya, en azından "ayyaş harçlığı"na ihtiyacı vardır.
Çaresiz, arada sırada bir meslekle iştigal edecektir ki, işte o seçtiği "meslek" (!) de köpek ticaretidir.
*
TİCARET ama, sanmayın ki hazret gerçekten işin ehlidir. Ne münasebet!
Burada da dalavere çevirir.
Kasap önünde sosis artığı dilenen ve Vltava Nehri’nin köprü altı cinsinden olan has be has sokak köpeklerinden birine ansızın tasma taktığı gibi, yallah kendi mekánına götürür.
Sonracığıma da, káh bunların kuyruk ve kulaklarını keserek; káh tüy ve patilerini boyayarak; káh da, uslu gözüksünler diye ağızlarına şnaps şişesini dayayarak, hayvanları ebleh takımına "süper nadide ırk" (!) diye güzelcene okutuverir.
Yahut, uzak ve şık mahalle sakinlerine ait gerçekten soylu köpekler malikánelerin alık hizmetçileri tarafından çiş gezisine çıkartıldığında, bunları, ya o köylü hatunlara aşna fişne kuru yaparak; ya da hayvancıkları elinde tuttuğu kemikle kandırarak, çalar.
Diğer mahallelerdeki yeni sahiplere satar.
Zaten, Şvayk’ın burada da "meslek erbabı" olduğu yegáne şey yine düzenbazlıktır.
*
YANİ, Haşek’in tahayyül dünyasındaki "anti-kahraman", bilgiç lisanda "pedigre" denilen ve "seçkin" köpeklerin şeceresini zikreden resmi kağıtları bizzat kendisi döktürür.
Uydur Allah uydur, ihtiyarlamaktan dişleri ve bitlenmekten tüyleri dökülmüş köhne hayvana "Validesinin biraderi, Viyana’daki yarışmada en vakûr Alman kurt köpeği seçildi" veya "Babası Bohemya av partilerinde en hassas burunlu ’Setter’ ödülünü aldı" türünden "tasdikname" (!) düzer.
Altına da, patatesten kazıdığı mührü pat diye damgalayıp, imzayı çakıverir.
Ve tabii, kaldırım taşlarının uyuz eniğine "yedi ceddi belli asil ’Danuva’ yavrusu" diye papeli bastırmış olan enayibaşı sevinçten uçarken de, şimdi cebi dolu Şvayk hışımla "Cömert Kupa" birahanesine dalar ve "Patron, masalara turne benden" komutunu verir.
Buyrun bakalım!
*
BUYRUN bakalım, çünkü her ne kadar "Aslan Asker Şvayk" romanını okuyalı herhalde bir kırk sene varsa da, olay kulağımda küpe olarak kalmıştı.
Dolayısıyla, iki haftadır ballandıra ballandıra anlattığım ve dünyanın en güzel, en uslu, en sevimli ve en akıllı köpeği olan "Dandi"ciğimi almadan önce uzun tereddütlere düştüm.
Tamam, daha önce dediğim gibi, küçümen apartman dairemde ve çok fazla gaile yaratmadan benimle yaşayabilecek köpeğin "Kral Çarls" cinsinden olması gerektiğine dair kararı yine uzun, upuzun araştırmalar sonucunda vermiştim ama, kime güvenebilirim ki?
Devenin nalı, azman "Doberman"la bücür "Kaniş"i karıştıracak ölçüde cahil değilim ama yine öyle büyük konuşup, "uzman" (!) falan olduğumu iddia etmiyorum.
Oysa malûm, Prag’da veya başka yerde, "Şvayk"lar hálá ve hálá ibadullah!
Belli mi olur, namusludur diye satıcıya güvenirsiniz ve de "Kral Çarls" ırkındandır diye, tutar, ona bayağı bayağı benzeyen bir İspanyol epanyölünü bir güzel yutarsınız.
Hadi, bunda bile o kadar tongaya basacağımı sanmıyorum.
Fakat esas mesele bizzat "Kral Çarls"ların cinsinden kaynaklanıyor.
*
ÖYLE, zira geçen pazar açıkladığım gibi, bunların damarlarında pek bir "aristokratik" kan aktığı için, sıhhatleri de gayet nane molla oluyormuş.
Büyüyünce gözlerinde iltihab; omuzlarında kötürüm; bilhassa da, kalp kapaklarında sakatlık olması ihtimali yüksekmiş ki, böyle bir köpek yavrusuna düşmemek için iki çare var:
Bir; o "pedigre" denilen şecereye itimat edecek ve sülálesinde bu hastalıkların bulunmadığına inanacaksınız.
İki; almadan önce komple sağlık denetiminden geçirteceksiniz.
*
TABİİ bu son şık benim için geçerlilik taşımıyor ve de asla taşıyamaz.
Tamam anladık "asil"dir masildir ama insaf, elinizde ödünç henüz bir köpek yavrusu, yok "check up"çıda kan tahlili; yok oftalmologda göz muayenesi; yok hariciyecide omuz kemiği; yok kardiyologda kalp atışı diye kapı kapı dolaşıp, "Aman doktor bey, ben bunun uzun ve rahat yaşayacağına güveneyim mi, güvenmeyeyim mi" diyesorup duruyorsunuz.
Zaten Allah bilir bir de, "Anjiyo yapmadan kesin bir teşhiste bulunamam" cevabını işiteceksinizdir ki, canına yandığımın, köpek mi alıyorum, yoksa evlát mı ediniyorum?
Üstelik, nihayetinde "çürük"tür diye köpeği satın almasanız bile onun fiyatının belki on mislini veterinerlere bayılmış olacaksınız.
Dolayısıyla, tek çare olarak, satıcının bir "Aslan Asker Şvayk" şarlatanı olmamasına dua edip, gösterdiği "şecere"ye inanmak kalıyor ki, "Dandi"ciğim için de işte öyle yaptım.
Bakalım yanıldım mı, yanılmadım mı, bunun cevabını gelecek pazara bırakıyorum.