Paylaş
Ve gerçek devlet adamı odur ki, o hedefi barış olarak saptar. Avantajlı barış ise hasmın zorunlu yenilgisini değil, savaş sebeplerinin ortadan kaldırılmasını gerektirir.”
Yukarıdaki satırları, 20. yüzyılın en dâhi stratejistlerinden birisi addedilen John Frederick Fuller’in, “Savaşın İdamesine Dair” adlı başyapıtından tercüme ettim.
* * *
İNGİLİZ askerin bu yaklaşımı, çeyrek asırdır PKK’ya karşı yürütülen “düşük yoğunluklu savaş”tan yola çıkarak üç gündür burada öğretisine değindiğim ve Fuller’den bir önceki yüzyılın dev stratejisti olan Carl von Clausewitz’in teorisiyle bariz biçimde çelişiyor.
Britanyalı general Prusyalı komutan gibi, savaşın tek hedefini, hasmı ezen bir “zafer”le özdeşleştirmiyor. Aksine, aynı “zafer”i izafi kılıyor. Amaç değil, bir araç olarak görüyor.
Çünkü, Manş ordularının tank subayı o savaşın o tek hedefini b-a-r-ı-ş olarak saptıyor.
“Gerçek devlet adamı bunu bilir” diye altını çizdikten sonra da, “avantajlı barış”ın illâ hasmın yenilgisiyle değil, savaş sebebinin ortadan kalkmasıyla gerçekleşeceğini ekliyor.
Zaten bizim açımızdan da konunun bam teli tam buraya odaklanıyor!
* * *
ÖYLE, zira çeyrek asırdır PKK’ya karşı yürütülen “düşük yoğunluklu savaş”ta tek hedef olarak, Clausewitz’in geleneksel teorisine uygun biçimde, “kesin zafer” amaçlandı.
Oysa hayat ispatladı ki, detayına inmeyeceğim pek çok nedenden ötürü bu tür bir zafer mümkün değildir! Ne TSK açısından ve tabii, ne de yukarıdaki PKK açısından mümkündür.
Hepsi askeri olan ve geçicilik arzeden taktik başarılar stratejik çözüme götürmez.
Zira bizi ilgilendiren konudaki her stratejik çözüm, yani Fuller’in deyişiyle “savaşın hedefi olan barış”, son tahlilde daima bir s-i-y-a-s-i uzlaşma platformunu zorunlu kılar.
Ve tekrar onun lûgatini kullanırsak, hasmı yenmenin zorunlu olmadığı ve “savaşın sebeplerini ortadan kaldırmakla” ulaşılan böylesine bir “barış”, yine son tahlilde, “militer araç”ın nihai hedef olan “politik amaç”a varmasından başka bir şey değildir.
İşte, Kürt Sorunu’nun çözümünde Türkiye’nin hanidir aradığı ve ne mutlu ki, son “açılım” hamlesiyle birlikte belki nihayet bulduğu ümidini veren şey de, bunları görebildiği için İngiliz generalin “gerçek devlet adamlığı” diye tanımladığı geniş ufuklu bakış açısıdır.
* * *
O İngiltere ki, belki hem emperyal ve kolonyal tecrübelerle donandığından; hem de Kürt Sorunu’nu ve PKK’yı andıran bir İrlanda ve İRA didişmelerini yaşadığından, yukarıdaki Fuller’e ek olarak, son dönemde “askerlik sanatı”nın en yaratıcı teorisyenlerini çıkartıyor.
Bu bağlamda da, halen Britanya ordusunun en parlak generali olan Rubert Smith’in kaleme aldığı “Gücün Faydası: Modern Dünyada Savaş” kitabından şunları aktaracağım:
“Çağımız savaşlarında, eskinin ‘tayin edici muharebe’ kavramını unutalım.
Bugünün askeri harekatları, çetrefil bir sürece uzanan ve çok daha geniş siyasi, iktisadi ve toplumsal projelerin hizmetinde olan birer araç ve aracı rolü oynuyorlar.
Artık savaşın ve muharebenin hedefi hasmı ezmek değildir. Hedef, mümkünse yerel kamuoylarını da kazanarak, o hasmı teslimiyete veya müzakereye zorlamaktır”.
* * *
PERŞEMBE günü, çağımız savaşlarının, santranç tahtasının “şah-mat” ve meydan muharebesinin “zafer-hezimet” kesinliğinde kuram üretmiş Clausewitz’i aştığını yazmıştım.
Dolayısıyla, diğer strateji oyunu godaki gibi “galip” ve “mağlup” kavramlarını izafi kılan ve uzlaşma arayan teorilerin benimsendiğini söylemiştim. İşte yukarıdakiler onlardandır.
Ve tabii, Kürt Sorunu’ na ilişkin savaşta “askeri çözüm” (!) olmadığı ve olamayacağı içindir ki, bu savaşın mutlaka ulaşacağı “barış” da aynı oyunun stratejisinde yatmaktadır.
Paylaş