Amerikalı hekimler, önce fareler, sonra insanlar üzerinde yaptıkları deneylerde, bedeni acıyla ruhi acının beyinde aynı salgıyı ve elektronları harekete geçirdiğini bulmuşlar. Kabul doktor, ‘‘aşk acısı’’ beyinde şunu salgılıyor, bunu çakıyor iyi güzel de, peki ‘‘aşksızlık acısı’’ nasıl bir iksir salgılıyor?
EDGAR Allan Poe, aşkını ‘‘O çocuk ben çocuk / memleketimiz o deniz ülkesiydi / Sevdalı değil karasevdalıydık, / Ben ve Annabel Lee; / Göklerde uçan melekler bile / Kıskanırlardı bizi’’ diye tarif ettiği şiirinde, sevgilinin ölümü ertesindeki acısını da şöyle dile getirir:
‘‘Ay gelip ışır ve hayalin irişir / Güzelim Annabel Lee; / Ve yıldızlar gözlerin gibi parlar / Güzelim Annabel Lee. / Orada gecelerim, uzanır beklerim. / Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim / O azgın sahilde, / Yattığın yerde seni’’.
*
HAYIR, Poe'nun şiiri aklıma herhangi bir aşkı yitirdiğim için gelmedi.
Çünkü, bir aşkı yitirebilmek için önce ona sahip olmuş olmak gerekir ki, ben hanidir ve hanidir bu tür mülkiyet ilişkilerinden kaçıyorum.
Hatta kaçmak ne kelime, çok, çok uzaklardan böyle bir koku sezinler gibi olduğum an dahi derhal rotamı değiştiriyorum.
Kolay ‘‘hijyenik ilişkiler’’in ucuz ve ağır kokularıyla diğerininkini bastırıyorum.
Hafız'ın bahçesindeki narin ve nazik gülle sarhoşlar da artık ondan vazgeçemem endişesiyle, acilen, leş osuruk otlarının bittiği yaban tarlaya dalıyorum.
Böylesi daha iyi!
Yani, öyle olduğunu sanıyorum.
Aksi takdirde, hem Hayyam rubaisinin ‘‘Geçmiş günü beyhude yere yad etme / Gelmemiş bir an için de feryad etme / Geçmiş gelecek, bütün bunlar hep masal / Eğlenmeye bak, ömrünü berbad etme’’ telkinine uymamış olurum, hem de sonsuz aşk acılarında kavrularak, İngiliz şair gibi, metafizik bir Annabel Lee'yi ‘‘O azgın sahilde, yattığı yerde’’ bekler dururum.
Zaten yukarıdaki şiiri de bana ‘‘aşk acısı’’ hatırlattı.
*
HAYIR hayır, dediğim gibi ne kendim böyle bir acı çekiyorum, ne de bu tür acılara temayüllü kimselerin yakın çevremde dolanmasına izin veriyorum.
Çünkü, malum üzüm üzüme baka baka kararır ve hiç belli olmaz, belki onlardan bana da bulaşabilir. İyisi mi, tedbirli davranıp ‘‘aşkiler’’den uzak durayım.
Dolayısıyla, Edgar Allan Poe'nun ‘‘Annabel Lee’’si aklıma, romantikayla hiç mi hiç ilgisi olmayan tıbbi bir makaleden ötürü geldi.
Çok ayrıntısına girmeyeceğim, ‘‘acı sendromu’’nun vücuttaki algılanış süreci hakkında araştırma yapan Amerikalı hekimler, önce fareler ve şempanzeler, ardında da insanlar üzerinde gerçekleştirdikleri deneylerde, ‘‘bedeni acı’’yla ‘‘ruhi acı’’nın beyinde aynı protein salgısını ürettiği ve aynı hücre elektronlarını harekete geçirdiği sonucuna varmışlar.
Örneğin, hafifçe parmağı kesildiğinde canı yanan insanın beyni reaksiyonu, deneydeki video oyunundan dışlanan insanın reaksiyonuyla ortakmış.
Mekanizma aynı ‘‘acı’’ sistematiğini devreye sokuyormuş.
Tabii ki ‘‘sınır tecrübeler’’e razı olacak kimse çıkmadığından hipotez ancak varsayım üzerine kurulmuş ve buna göre de, ‘‘bedeni acı’’da parmağı değil kolu kesilen; ‘‘ruhi acı’’da ise, video oyunundan değil çıldırasıya bir aşktan dışlanan şahıslarda, yükselen skalaya paralel olarak, ortak salgılama ve elektronları eşit oranda artacağı hesaplanıyor.
Üstelik, ‘‘bedeni acı’’yı dindirmek için verilen ilaçların ‘‘ruhi acı’’ üzerinde de etkili olduğu tespit edilmiş ki hekimler bu olguyu, maddi û manevi diyalektiği tamamlayan ikinci bir unsur olarak görüyor.
İşte böyle, ‘‘Sevdalı değil, karasevdalıydık, Ben ve Annabel Lee’’ diyen şiiri, iyot kokan labaratuvarlarda beyaz önlük giyinmiş ve kobayların beynine ultra eloktronik kablo bağlamış doktorların yazdığı bilimsel makale nedeniyle hatırladım.
*
HATIRLADIM da ne oldu?
Hiiiiç!
Belki, ‘‘ne rahatım yahu, 'Orada gecelerim, uzanır beklerim / O azgın sahilde, yattığın yerde seni' diye bir derdim yok, dolayısıyla da beynim 'acı proteini' salgılamıyor ve hücrelerim 'acı elektronu' çakmıyor’’ diye biraz sevinir gibi oldum.
Ama, yalnız biraz. Züğürt tesellisi.
Çünkü, kabul doktor, ‘‘aşk acısı’’ beyinde şunu salgılıyor, bunu çakıyor iyi güzel de, peki ‘‘aşksızlık acısı’’ nasıl bir iksir salgılıyor? Ne tür bir kıvılcım çakıyor?
Söyle doktor, Annabel Lee'in ardından ‘‘Orada gecelerim, uzanır beklerim / O azgın sahilde, yattığın yerde seni’’ demeyen, diyemeyen, diyemeyecek olan korkuların ‘‘aşk - sız - lık a - cı - sı - na’’ hangi ilaç deva buluyor?