Paylaş
Başka bir deyişle, her şeyi travmatik bir “ben” ekseninde değerlendirmektedir.
Dolayısıyla, hem ölüm içgüdüsüyle kıvranan, hem de bu korkuyu aşmak için “öteki”ni “öldüren” (!) Apo, aynı araza sahip pek çok hasta gibi totaliter ruhiyatla bütünleşmiştir. Zaten de açılım projesini aynı “ben” devreye girmediği için baltalamıştır. Ölüm içgüdüsünü uzaklaştırmak refleksi, vazgeçilmezliğini ispatlamak şeklinde tezahür etmiştir.
Ancak “şiddet kültürü”yle yoğrulmuş genç Kürt kitleler, gerek şimdiye dek devlet tarafından uygulanmış kimlik inkârına karşı duydukları tepkiden; gerek eski feodal değerlerin henüz silinmemiş zihni sürekliliğinden; gerekse de genel Türkiye platformunda ezelden beri hükümranlık kurmuş olan resmi kişi putlaştırmasından ötürü Öcalan’ı “ilâh” bellemektedir.
Bunun hiçbir rasyonel hiçbir yanı yoktur ama heyhat, nesnel ve soğuk bir vakıadır.
Binaaleyh, ne etnik talep temelinde Leninist–totalitarist–militarist bir “zor azınlığı” oluşturan PKK’nın; ne de bizatihi bu “zor”unun dayatmasından ötürü söylem dışına taşamayacak olan legal bir Kürt partisinin Apo’dan bağımsız bir kıymet-i harbiyesi vardır.
Her şey eninde sonunda İmralı düğümlenmektedir ve bu da nesnel bir vakıadır.
* * *
İMDİİ, yabana atılmayacak orandaki Kürt kitlenin musdarip olduğu bu “Apomani”yi göz ardı ederek başarılı bir çözüme ulaşamaz. Gerçeği reddeden politikalar semere vermez.
Fakaat, “egoman” hezeyanlar yaşayan ve “Türk sokağı”nın da “Kürt sokağı” kadar irrasyonel hassasiyet taşıdığını anlamayan Apo’nun eblehçe umduğu şey asla gerçekleşemez.
Yani, kim olursa olsun hiçbir iktidar kendisiyle açık açık masaya oturmaz. Oturamaz.
Muhtereme kamuoyu önünde “seninle pazarlığa geldik” diyen çıkmaz ve çıkamaz.
Peki de, ortada böyle bir denklem olduğuna; yani bir yandan her şey Öcalan’a odaklandığına, diğer yandan da onun muhatap addedilmesi siyasi ve ruhi açıdan mümkün olmadığına göre, Kürt sorununun çözümünde kısa - orta vadeli bir “ümit ışığı” yok mu?
Allah mümkün mertebe geçinden versin ama günün birinde takdir-i ilâhi vuku bulup İmralı sakini öbür tarafa yolladıklarının yanını boylamadıkça– ki, böyle bir gelişme ortalığı daha da karıştıracaktır -, çeyrek yüzyıldır devam eden savaş ilânihaye sürüp gidecek mi?
Akıllı davranılırsa hayır!
* * *
AKILLI davranmak derken en önce, açılımın Apo’ya ve Türk ve Kürt şovenlerine rağmen sürdürülmesini; artı, aynı Kürt kimliğini resmen tescil edilmesini kastediyorum.
Fakat, şu an zaten kolay gözükmüyor ama yine de bunların harfiyen gerçekleşeceği varsayılsa bile yukarıdaki “Apomani”den dolayı sonuç uzun vadeli bir zamana yayılacaktır.
Oysa, acil ve palyatif bir tedavi gerekmektedir. Vakit sanıldığı kadar çok değildir.
Bu takdirde de tek çare olarak, “egomani”den musdarip öznenin “ben”ini kısmen tatmin edecek ve ölüm korkusunu asgariye indirgeyecek yöntemleri düşünmek kalmaktadır.
Ne bileyim ben, tabii ki çok gizli kalmak ve derhal yalanlanabilecek dolaylı vasıtalara başvurmak kaydıyla “dirsek teması” kurmaktan tutun da, koşulları daha rahat ve denetimli iletişim imkanları daha geniş ev hapsine alınmaya; artı, “munisleştiğini” fiilen ispatlaması durumunda bunların kademeli olarak genişletilmesine, burada binbir yaratıcılık gerekiyor.
Ve, sıraladığım travmatik arazlardan dolayı Öcalan buna hem müsait, hem de hazırdır.
Yeter ki “siyasi akıl”, bizzat kendisi de hiç rasyonel “Türk sokağı”nı İmralı’daki hastanın yukarıdaki psikanaliz kanepesine yatması gerektiğine hazırlamak cesaretini göstersin.
Böyle bir kolektif tedavi “Kürt sokağı”ndaki “Apomani”yi de anında iyileştirecektir.
Paylaş