Paylaş
Perşembe horoz vakti adetim veçhile bir tomar gazetemle beraber kahve masasına postu serdim ki, o ne, ciddiyetten kasıla kasıla daima bir hal olan ‘Le Monde’ lütfetmiş de ayda yılda bir dağıttığı moda ilavesinden yine vermiş.
Hiç olmazsa hoş kadınlara ve estetik giysilere bakarak güne gözüm gönlüm ferah olarak başlarım diye diğer bütün cerideleri bıraktım. Fransız eki açtım.
Aman efendim bu ne şeref, ‘Le Monde’ moda başkentlerinden söz ederken bir Londra'ya, bir de bizim ilahi şehrimize sayfa ayırmış.
Kocaman bir ‘İstanbul’ başlığı atmış ve Frenklerin Haliç tanımlamasından yola çıkarak ‘Uluslararası lüksün yeni Altın Boynuz’u' ibaresini düşmüş.
Sonra Türk stilistlerin dizayn ettiği modellerin fotografisi, artı kapı gibi iki makale, daha artı Dersaadet'teki ‘in’ mıntıkaların komple adresi...
Gel de kahve masasında kaykılıp yüksek sesle yeni espresso ısmarlama...
* * *
KENTİMİZİ ‘global köyün parçası’ sıfatıyla tanımlayan gazeteciler Türk modasından ve modacılarından söz ederken, bu aleme ilişkin olarak New York ya da Milano'dan kaleme alacakları olağan bir makaleden çok farklı yazmamışlardı.
İşte Bahar Koçan'ın organzası, İstiklal Caddesi'nin ‘new look’u, Nişantaşı'nın lüks mağazası, Vakko'nun ısmarlama bölümü, Beymen'in Akmerkez şubesi...
İşte Nur Ger'in, Hasan Arat'ın, Rıfat Özbek'in, Hüseyin Çağlayan'ın, Cemil İpekçi'nin ve diğerlerinin tekstil ve stilizm alanındaki tartışmasız zaferi...
Ve işte Fatih'teki Tekbir Giyim sorumlusunun ‘hem Allah’ın hoşuna gitmek, hem de kadınsı kalmak mümkün' saptamasına ek olarak Fransız gazeteciye hitaben söylediği ‘sizin rahibeler bu kadar koket değil’ türünden harikulade cümle...
Sonra da Bilsak'ın barı, Yıldız'ın parkı, Magma Music Club'ün diskosu...
Global köyün evrensel İstanbul'u şimdi en şıkıdım kanatlarını takmış da Hazerfan Çelebi'yle yarışırcasına ‘Altın Boynuz’ üzerinde uçuyor.
‘Le Monde’ ise moda ekinde bir Londra'ya, bir bizim kente sayfa ayırıyor.
* * *
SEKSENLİ yıllar yarısında başlayan yeni Türk modernleşmesinde dört meslek dalı motor rol oynadı: Tekstilciler, reklamcılar, bankacılar ve iletişimciler.
Zira yukarıdaki tüm sektörler para kazanarak yaşamak için hem dış dünyayla bütünleşmek zorundaydılar, hem de zaten kendi profesyonel uğraşlarının yöntem, bilgi ve malzemesi aynı dış dünyayla eklemleşmiş bir nitelik taşıyordu.
Örneğin tekstilciler fason gömlek imalatından ‘haute couture’ tayyör ihracatına geçtiler ve bu süreç içinde bir yandan moda stilistleri ürettiler, bir yandan da ülkemiz insanının genel estetik kıstaslarında grado yükseltiler.
Şükür, ‘new wave’ gençlerimiz hangi blucine hangi tişörtün yaraşacağını öğrendiler ve şükür, tesettürlü kızlarımız hangi başörtüsüne hangi döpyesin gideceğini kavradılar. Mağazalarımız vitrin dekorunun hayatiyetini anladılar.
İşte bu yüzdendir ki, şimdi haftasonu için Roma'dan gelen İtalyan kadınlar mevsimlik gardroplarını Valikonağı tezgahlarından seçiyor.
İşte bu yüzdendir ki, enternasyonal sosyetik ‘City’ dergisi şimdi İstanbul sayısı çıkarttığında Aya Sofya'yı değil Maçka barlarını tavsiye ediyor.
Ve yine işte bu yüzdendir ki ‘Le Monde’ gazetesi moda ilavesi verdiğinde ‘Bebek’, ‘Beylerbeyi’, ‘Sultanahmet’ terimlerini kullanırken şehir semtlerimizi değil, aynı adı taşıyan Türk kreasyonlarını kastediyor.
Üstüne de kocaman yazıyor: ‘Uluslararası lüksün yeni Altın Boynuzu’.
* * *
BUGÜN cumartesi. İlla bir şeyler almak için değil sırf vitrin yalamak için hadi Nişantaşı'na, Galatasaray'a, Fatih'e veya Caddebostan'a şöyle bir çıkın.
Global köyün evrensel şehrinde yaşamanın hazzına varın ve en şıkıdım kanatlarınızı takarak ‘Altın Boynuz’ üzerinden modalara uçun.
Yeni Türk modernleşmesinin sosyolojik ve estetik boyutunu yakalayın.
Paylaş