Paylaş
Denir ki, Portekizlilerin Batı uygarlığına yaptığı en büyük katkı onların ‘metisaj’ı, yani çok ırklılığı icad etmiş olmalarıdır.
Gerçekten de, başta oynak kalçalı ve ‘bossa nova’ endamlı dilberleriyle yüreğimizi hoplatan Brezilya ve sonra Angola veya Makao, Lizbon Lüsitanya' sının eski efendileri sömürge halklarla başgöz olmaktan çekinmemişlerdir.
Uzak denizlerin yalnız tayfaları yaban kıyıya vardıklarında, belki mumu söndürmeden önce günah savmak kabilinden göstermelik bir vaftiz mumu yakmış olsalar bile, zenci, Hindi, Habeşi, mırın kırın etmeden ‘yerli’ kadınlarla halvete girmişlerdir. Bu karışım estetik olarak emsalsiz insanlar yaratmıştır.
Üstelik, müzikten mutfağa, metropolde ve kolonide yeni kültür doğurmuştur.
İşte bunun adına ‘metisaj’ denilmiştir.
* * *
PORTEKİZ kadar olmasa dahi diğer sömürgeci ülkelerde de bu yaşanmıştır.
Cortez katliamına rağmen İspanyollar Latin Amerika'yla harmanlanmıştır. Antil adalarındaki Fransız ‘metisaj’ı hem dil, hem de soy olarak ‘kreol’ olgusunu ortaya çıkartmıştır. Anglikan ‘beyaz adam’ kibiriyle burunlarından kıl aldırtmasalar bile Hint'ten Çin'e İngilizler de karışıma direnememiştir.
Kolonyalistler hükmettikleri halklarla etkileşim içine girmişlerdir.
Zaten işte bu yüzdendir ki bugün Paris sokaklarındaki siyahi polis sayısı şaşırtıcı, Londra radyolarındaki zenci sunucu adeti hatırı sayılır, Rotterdam laboratuvarlarındaki Endonezyalı bilgin oranı da yabana atılmayacak ölçüdedir.
Üstelik, okul avlusunda oynayan sütlü kahve renkli çocukların haddi hesabı olmadığı gibi, Edinburg'da ağız tadıyla yemek yemek isteyen İskoç köşedeki Pakistan lokantasında tanduri kebaba oturur ve Brüksel'de eğlence talep eden Belçikalı meydandaki Kongo lokalinde zenci müziğe kulak kabartır.
Şu gerçektir ki, geçmiş sömürgeciliğinin ahlaksızlığına ve halen de kısmen hüküm süren ‘beyaz adam’ ırkçılığına rağmen eski metropol ülkeler ‘metisaj’ı yaşadıklarından bugün ‘ötekine’ karşı nispeten daha açık ve daha yakındırlar.
* * *
ALMANYA ise buna istisnadır. Çünkü Almanya tarihi Avrupa'da istisnadır.
Afrika ve Okyanusya'da kısa süre için ve devede kulak olarak edindiği küçük koloniler hariç tutulursa, milli birliğini çok geç gerçekleştirdiğinden uluslarası sahneye de çok geç çıkan ve 19. yüzyılın parsa kapmak savaşında yaya kalan Prusya'nın ne sömürgeci geleneği, ne de ‘metisaj’ kültürü olmuştur.
Portekizlilerin Afrikalı kadınlardan doğma torunları artık vali atanırken ve Fransızların Senegalli öğrencileri Paris kahvelerinde şarap ısmarlarken, Berlin ahalisi ‘Kolonyal Sergi’de teşhir edilen ve ilk kez gördüğü zenciler karşısında hayretten donakalmıştır. Maymun mu diye dokunmuştur.
İspanyollar üç asırdır Zanzibar zencefiliyle pilav pişirip Hollandalılar iki yüzyıldır Sumatra baharatıyla turta fırınlarken, en şık Düsseldorf lokantalarının mönüsüne bile sosis ve lahanadan başka bir taam yazılmamıştır.
Dolayısıyla, bir yandan 1789 Fransız Devrimi'ni ıskaladığı için ‘anayasal vatandaşlık’ kavramını da yakalayamayarak Cermen kabilelerin ‘kan hukuku’ geleneğini sürdüren, diğer yandan koloni edinemediği için ‘metisaj’ kültürüne uzak düşen Almanya'da ırki dürtüler bugün dahi böylesine canlı kalmıştır.
Ruhr havzasındaki Polonyalıları ve savaş sırasındaki esirleri paranteze alırsak, ‘sıradan Alman’ın ‘öteki’yle gerçek anlamda tanışması ellili yıllar sonuna doğru Federal Cumhuriyet'e gelen göçmen işçilere uzanır ki, sömürge tarihine sahip Batı devletleriyle kıyaslandığında bu zaman dilimi bir hiçtir.
Almanlar şu sıralar henüz ‘metisaj’ döneminin başlangıcını yaşamaktadır.
Ve, yeni vatandaşlık yasası ister bugün, ister yarın, isterse öbür gün Parlamento'dan geçsin, Almanya da mutlaka bu ‘harmanya’ kültürüne alışacaktır.
Çünkü Cermenya zaten dönere, sarmısağa ve göbek dansına alışmıştır...
Paylaş