Paylaş
Sovyet işgal bölgesinde komünistlerin denetleyeceği fakat Stalin'in talimatına uygun olarak da göstermelik bir ‘geniş cephe’ manzarası yansıtacak kukla yönetim kurmak için 1945 nisanında Moskova'dan Berlin'e gönderilen Wolfgang Leonhard hatıralarında anlatır, Kremlin'in emrindeki Alman Bolşevik kadrolar harap başkente vardıklarında, ara tara, bu ‘geniş cephe’ye dahil edilebilecek siyasi şahsiyetleri bir türlü ortaya çıkartamazlar.
Nazi kıyımında okka altına veya sürgüne gidenler bir yana esas belirleyici olan nokta şudur ki, Reich politika sınıfının kahir ekseriyeti de tıpkı Cermen halkının ezici çoğunluğu gibi gamalı haç faşizmiyle uzlaşmıştır.
Kollektif bir cürüm söz konusudur. Bütün bir ulus suç ortağıdır.
Dolayısıyla, Leonhard ve ‘yoldaşları’ ellerindeki 1933 seçimleri listesine bakarak kapı kapı dolaşırlar ve karşılarına çıkan pimpirik ihtiyarlara, ‘sen liberal partiyi kuracaksın’ ya da ‘sen Hıristiyan Demokrat olacaksın’ emrini verirler. ‘Majestelerinin muhalefeti’ni bile bulmakta zorlanırlar.
Durum müttefik işgal bölgesinde de çok farklı değildir.
Führer'e hiç boyun eğmemiş büyük Konrad Adenauer ve birkaç istisnayı hariç tutarsak, ülkenin batısında da ‘masum’ ve ‘temiz’ siyasetçi pek yoktur.
En aşağıdan en yukarıya, politika ‘rical’i ahlakını Hitler'e satmıştır.
Almanya'nın ‘sıfır yılı’ olarak adlandırılan 1945 dönemeci bütün bir milletin kendisini sorgulamaya; ötesi, günahlarını affettirebilmek için Töton tanrılara sırtını kırbaçlatmaya başladığı takvime tekabül eder.
* * *
‘SIFIR yılı’, artı dört, artık yarım asır, pazar günü Johannes Rau'yu Cumhurbaşkanı seçen Almanya dün de 1949 anayasasının yıldönümünü kutladı.
Biz de bu Almanya'yı dostluk ve saygıyla selamlıyoruz !
Çünkü, kim ne derse desin, modern tarihte hiçbir ulus kendisini Cermen halkı kadar radikal biçimde sorgulamadı. Özeleştiriyi bu raddeye vardırmadı.
Korkunç bir diktatörlüğün kadavrası üzerine inşa edilen Federal Cumhuriyet, milletlerin hayatında hiçbir şey demek olan elli yıl gibi kısa bir sürede dünyanın en demokratik ülkelerinden birisine dönüştü.
Lanet ‘duvar’ın yıkılmasıyla birlikte ulusal birliğini tekrar sağlamasına rağmen yeni Berlin Adenauer ve de Gaulle'nin ‘Avrupa ütopyası’na sadık kaldı.
Eski Yugoslavya sorununda ve Türkiye'nin AB'den dışlanmasında vahim dış politika yanlışları yapmış olsa da esas itibariyle bu Avrupacı rotayı korudu.
Hatta bana sorarsanız vur deyince öldürdü ve Prusya militarizmi ve Hitler saldırganlığıyla köprüleri atarken işi ifrada vardırdı.
Hem pasifist ahmaklık, hem de kendi varlığının inkarı dürtüsü, kolektif travmayı tedavi etmek için psikanaliz masasına yatan Cermen halkında Yaşlı Kıta'nın hiç bir ülkesinde olmadığı ölçüde taban ve taraftar buldu.
Bonn barışçılıkla teslimiyetçiliği karıştırıp son Kosova harekatına dek yükümlülüklerini yerine getirmeye yan çizerken, maalesef, diğer konularda çok saygı duyduğum filozof Habermas'tan yazar Grass'a kadar bir dizi önemli aydın da mazideki hortlakların korkusuyla meşru bir ‘normalleşmeye’ karşı çıktılar.
Almanya ebedi günah ateşinde yanmak kompleksini hala tam aşamadı.
* * *
DOLAYISIYLA, velev ki ‘kan hukuku’ gibi bir ‘volk - millet’ kavramını henüz bilinçaltından bütünüyle dışlayamamış olsun, modern demokrasinin ülkesi Federal Cumhuriyet'i Hitler Reich'esiyle kıyaslamaya kalkışmak ve bu geçmişe atıfta bulunarak onu suçlamaya yeltenmek abestir.
Çağımız Almanya'sı reşit bir devlettir. Kolektif cürmün bedelini çoktan ödemiş olan Cermen halkı da saygın ve sorumlu yurttaşlardan oluşmaktadır.
‘Sıfır yılı’, artı dört, artı yarım asır, Federal anayasasın ellinci yıldönümünü kutlayan Alman halkını dostluk ve saygıyla selamlıyoruz.
Paylaş