Allah korusun!

DÜN gazetelerde çıkan haber şöyleydi:

"Amerika’ya gitmek için korumaları eşliğinde havaalanına gelen Orhan Pamuk, ’ölüm tehditlerinden dolayı mı Almanya gezinizi iptal ettiniz’ sorusunu cevaplandırmadı". Benim de içim cız etti. Şuramdan bir şey koptu.

Çünkü, insani kaygıların ötesinde bir de Büyük Pamuk’un yaratıcılığı námına sonsuz hüzünlere garkoldum.

Zaten, şimdi size şu soruları soruyorum:

* * *

KORUMALARLA yaşanacak bir hayatın bireysel mahremiyeti hayasız biçimde iğfal etmesi bir yana, bizzat böyle bir hayat o yaratıcılığa indirilmiş en dehşet darbe değil midir?

Meselá, Orhan Pamuk bir "Kar"ı satıra dökmek için tekrar Kars’a gidebilecek mi?

Onu oraya götürecek otobüsün çay molasında masa yarenliğine girişebilecek mi?

Hadi, gitmeyi ve girişmeyi göze aldığını varsayalım, kendisini adım adım izleyecek muhafızlarla mı insanlarla konuşacak, notlarını tutacak, yorumlarını kaydedecek?

* * *

SONRA, ne var, ne yok diye Nişantaşı’ndaki "Alaattin’in Dükkánı"na bakmak istediğinde, içeride ve dışarıda tedbir alınması için önceden telefon mu açacak?

Yeni kitabında simgeleştirmek isteyeceği ve o an tezgáhta duran plastik objeyi, "bubi tuzağı" yerleştirilmiş olabileceği kaygısıyla incelemekten kaçınmak zorunda mı kalacak?

O halde, şimdi tekrar şunu soruyorum:

"İlham"ını, "uyarıcı"sını, "renk"ini, "motif"ini her neyse; bütün bunları hayatın kendisinde arayan ve aramak yükümlülüğü altında olan bir sanatçı, bir yazar, bir ressam; yani bir "ya-ra-tı-cı" için, onu "korumaya almak"tan daha korkunç bir ceza olabilir mi?

* * *

HAYIR, olamaz!

Ne Pamuk için olabilir; ne de, en başta bir dizi meslektaşım, varlık nedeni hayatı bilmek, izlemek, öğrenmek, aktarmak ve yorumlamak olan diğer tüm yaratıcılar için olabilir!

Zaten de, o meslektaşlarımı; yani biz gazetecileri "koruma altına" almak ihtiyacı dünyanın pek, pek az ülkesinde başgösterir. Böyle bir şeyin fikri dahi söz konusu olmaz.

Bizdekinin tam tersine, bir "New York Times" yazarı, bir "Le Monde" yöneticisi, bir "BBC" yorumcusu, bir "Ashahi Shimbun" karikatüristi "güvercin kadar" hür sayılır.

Onlar, elleri cebinde sokak arşınlamak; cigara dudağında kahveye oturmak; sevgilisi kolunda metroya binmek "l-ü-k-s"üne sahiptirler.

Tıpkı, ora Orhan Pamuk’larının "hayattan korunmamak" lüksüne sahip olduğu gibi!

* * *

OYSA, aslında bu, tabii ki "lüks" değil! Ne kelime! Ne münasebet!

"H-a-k"!

Tüm insanlar gibi yaratıcıların da korumaya alınmadan; tebdil-i kıyafete başvurmadan; mahremiyeti iğfal edilmeden yaşayabilmesi kadar doğal bir "hak" yoktur ve olamaz!

Ancak, "kurtarıcılık ideolojileri"nden birisine iman etmiş olan o hakkı tanımıyor.

Osmanbey kaldırımında Dink’i beyninden, diğer yerde ise başkasını alnından vuruyor.

Ve üstüne üstlük; ve inanılmayacak şey; ve dehşet manzara; sizi "koruyacağı" (!) varsayılan ve hukuk devletlerinde canınızı emanet etmeniz istenen kurumda, söz konusu "kurtarıcılık ideolojisi" adına eline iftiharla bayrak alıp "hatıra fotoğrafı" (!) çektirtiyor.

Eh, bundan sonra da yegáne çare olarak, bir tek Allah korusun demek kalıyor.

Allah cümlemizi o "kurtarıcılık ideolojileri"nden korusun, amin!
Yazarın Tüm Yazıları