DOĞRUSU, Alevi "dede"lerine ilişkin haberi okuyunca şaşakaldım. Nutkum tutuldu.
Çünkü bu zevát basın toplantısıyla duyurmuş ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dün akşam düzenlediği Muharrem orucu iftarına katılacak her Alevi "düşkün" sayılacaktır.
Başka bir deyişle, af buyurun kıçına tekme, cemaatten kapı dışarı edilecektir.
Tá musalla taşında cenaze namazı kılınana dek, her türlü selám sabah kesilecektir.
Üstelik, Şii mitolojisindeki on iki imamı simgeleyecek biçimde kürsüye de yine on iki kişi olarak çıkan aynı "dede"ler işi aba altından yaba göstermeye vardırmışlar.
Demirel hükümetine güvenoyu verdiği için eski Birlik Partisi’nin yine "düşkün" ilán edildiğini hatırlatarak, davete gidenlerin de aynı ákibete uğrayacağı tehdidini savurmuşlar.
Sanki "El Ezher" ûleması "fetva" buyuruyor ve bunun adı "aforoz" değil de nedir?
* * *
EVET evet, Aleviliğin Türk - Fars - İslam inançları çerçevesinde değerlendiriliyor olması, Hıristiyan terminolojiden alıntıladığım "aforoz" kelimesindeki isábeti değiştirmez.
Zira "dede"lerin yukarıdaki tehdit ve şantajını hiçbir sözcük, İsevi lûgatte dinden atmak, kiliseden dışlamak, vaftizi sıfırlamak anlamına gelen bu deyim kadar iyi tanımlamıyor.
Eh malûm, papalık makamı veya piskopos konsilyumu, imani ve uhrevi değil tümden dünyevi ve siyasi tasalardan dolayı, káh şu kralla masaya oturdu, káh bu şövalyeyle cenge gitti, káh o soyluyla fink attı diye, işine gelmeyen Katolik ya da Ortodoksu aforozlayıverirdi.
İşte, Alevi ricálin yahut "ruhban" (!) sınıfının şimdi yaptığı şey de bunun aynısıdır!
Zaten aslına bakarsanız, terminolojiyi "sekter" kelimesine dek uzatmak gerekiyor.
Çünkü "dede"lerin yaklaşımı öz olarak, hem genel eski çağ Hıristiyanlığında, hem de günümüz Anglo-Sakson Protestanlığında "sekt" denilen mikrokozmos tarikatlarla benzeşiyor
Kapalı devre tabuların, değerlerin ve hiyerarşilerin teolojik dogmatizmini yansıtıyor.
Ve burada da derhal, böylesine katı, bağnaz ve dışlayıcı bir "sektarizm"in, bizzat Aleviliğin kendi söylemiyle nasıl bağdaştırılabileceği sorusunu sormak bir farz oluşturur.
* * *
ÖYLE, çünkü o Alevilik değil midir ki, sonsuz haklı olarak, geçmişte uğradığı haksızlıktan yakınıyor. Yaşamış olduğu hoşgörüsüzlüğü ve tahammülsüzlüğü artık istemiyor.
Ve yine çok haklı olarak, Sünni çoğunlukla inanç ve ibadet eşitliği talep ediyor.
Sonra da bilhassa, kendisinin laiklik güvencesi ve demokratlık simgesi; artı, hoşgörü ve tahammül timsáli olduğunu öne sürüyor. Bütün söylemini bu unsurlar üzerinde yükseltiyor.
Hepsine ámenna da, "dede"lerin cemaat mensuplarını, baştan sona teolojik bir şantaj olan "aforoz"la tehdit ettiği bir "laiklik" nerede görülmüş? Nasıl oluyor? Nasıl olacak?
Hayır, böyle bir laiklik yoktur ve bu tavır, Sünni, Vahábi, Háşimi filan, dinbaz imam bozuntularının zırt pırt yumurtladığı "zındık", "mûlhit", "kûfr" fetvalarından farklı değildir
* * *
SONRA, işte bir Başbakan çıkıyor ve Alevilerle diyalog iradesi ortaya koyuyor.
Oportünist veya gerçek, girişimi yorumlamakta ve davete gidip gitmemekte özgürsün.
Ama hangi hak ve seláhiyetle o sofraya oturacakların "dışlanacağını" buyuruyorsun?
Aleviler babaları tarafından azarlanan çocuklar; çobanları tarafından sürülen koyunlar; bilhassa da, davranış, düşünüş ve tercih tarzları "dede"leri tarafından zincire vurulan yekpáre kitleler midirler ki, söz konusu zeváttan icázet almaksızın su bile içemeyeceklerdir?
Küláhım bile böyle bir anti-demokratizmi "hoşgörü" ve "tahammül" diye yutmaz.
Zaten de bunlar asla laiklikle, demokrasiyle, hoşgörüyle ve tahammülle bağdaşmaz.
Bunlar ancak ve ancak sekter ve teokratik dogmaların "aforoz kültürü"yle bağdaşır ki, Alevi yurttaşlarımız da bir gün o kültürün prangalarını kıracak ve gerçekten laikleşecektir.